Almanya Başbakanı Gerhard Schröder, bugün, 18 Eylül
günü yapılan genel seçimlerde zaferle çıktı. Üstelik
partisi SPD, bir önceki seçime göre % 5 dolayında oy kaybetmesine
rağmen.
Bu, Almanyada gözlemlediğim dördüncü, oy kullandığım
ikinci seçim.
Türkiyede tanık olduğumuz seçimlerden oldukça farklı...
Demokrasi kültürü itibariyle partiler arası medeni bir yarış...
Kirliliğe yolaçmayan malzeme kullanımı ve vatandaşı
rahatsız edecek araçlardan uzak bir propaganda süreci.
Secmenlerin güleryüzle oy kullandıkları bir seçim günü...
Schröderin zaferine gelince...
Gerhard Schröder, 1998 yılında Hırıstiyan
Demokratlar (CDU/CSU ile Liberal Parti (FDP)nin 16 yılık
iktidarlarının sona erdiği seçimleri
kazanarak Sosyal Demokrat Parti (SPD)yi Birlik 90 / Yesillerle
birlikte iktidara taşıdı.
Dört yıl aradan sonra, 2002 yılında yapılan
genel seçimleride kazandı ve ikinci
dönem için de iktidarını korudu.
Iktidarlarının ikinci döneminde Agenda 2010 adı
altında uygulamaya koydukları ekonomik reformlar nedeniyle,
işsizlik yaklaşık olarak iki katına çıktı.
Sosyal devlet anlayışının tartışılmasına
yolaçabilecek kimi hakların kısıtlanması yoluna
gidildi.
Özellikle işsizlik ve pahalılık, günden güne
artan bir sorun olarak toplumun gündeminde birinci derecede yeraldı.
Bundan en fazla çalışan kesim ve yabancılar etkilendi.
Sosyal devlet ve sosyal demokrasi sorgulanmaya başlandı.
Bu, sosyal demokratlara olan desteğin giderek azalmasına
neden oldu.
Nisan 2005de Almanyanin nüfus itibariyle en kalabalık
olan NRW (Kuzey Ren Westfalya) eyaletinde yapılan seçim, SPDnin
bu eyaleteki 50 yıllık iktidarına son verdi. Oy oranı
tarihinin en düşük seviyesine (% 23) düştü. Partide kitlesel
düzeyde kopmalar yaşandı. 1998 yılında SPDnin
Genel Başkanı ve seçimden sonra uzun süre maliye bakanlığını
üstlenen Oskar Lafonten ile birlikte son bir yıl içerisinde
150 binden fazla parti üyesi istifa etti. Oskar Lafonten bu seçimde
Sol Partinin başkan adayı olarak SPD ve Schröderin karşısında
yeraldı.
Buna rağmen Gerhard Schröderin şahsına yönelik
kamuoyu desteği ve onu başbakan olarak görmek isteyenlerin
oranı % 50lerin altına düşmedi.
Schröder, kamuoyunun kendisine olan bu desteğini seçim
sürecinde çok ustaca kullandı. Daha bir ay öncesine kadar,
kamuoyu yoklamalarına göre % 23lük bir desteğe sahip
olan SPDnin oy oranını % 35lere çıkardı. Partisi
ile CDU arasındaki oy farkını kapatmaya çalıştı.
Seçim kampanyasında ve televizyonlardaki konuşmalarında
uyguladıkları reform politikalarının sonucu
olan işsizlik ve pahalılık gibi olumsuzlukları
tersyüz etmeye çalışmadı. Bizzat, bu sonucu başta
tahmin etmelerine rağmen, ülkenin geleceği açısından
gerekli gördükleri için bu reform politikasını uyguladıklarını
her fırsatta dile getirdi.
Konuşmalarında işsizliğin ve pahalılığın
kısa sürede çözülemiyeceğini bile ifade ederek, bu sorunların
teknolojik gelişmeden ve globalizmden bağımsız
ele alınamayacağını açık yüreklilikle söyledi.
Eksikliklerini ve uyguladıkları politikaların
olumlu ve olumsuz sonuçlarını kabullenerek kitlelerin
karşısına çıktı. Agenda 2010 adlı
reform paketinin uygulama gerekliliğini ve uzun vadede ortaya
çıkabilecek olumlu sonucları konusunda toplumu ikna etti.
Partisinin % 23lerdeki oy desteğini sahip olduğu
liderlik özelliği sayesinde %
35lik oya dönüştürmeyi başardı.
Eski ortaklarıyla birlikte üçüncü kez Almanyayı
yönetecek kadar oy almadı. Ama Siyah-Sarı yani CDU-FDPnin
olası koalisyonunu engeledi.
Bir göçmen ülkesi olan Almanyada son yedi yılda uygulanan
ekonomik politikalardan en fazla zarar gören yabancılar oldu.
Ancak, buna rağmen sosyal demokratların Almanyada iktidari
ücüncü kez üstlenme ihtimali, uzun vadede bu ülkede yaşayan
göçmenler için de, Avrupanin geleceği açısından
da bir kazanımdır.
Bunun başarısı ise, Gerhard Schrödere aittir.
18 Eylül 2005
|