Önce, Prof. Dr. Kemal Karpat'ın "Çağdaş Türk Edebiyatında
Sosyal Konular" adı kitabından küçük bir alıntı:
"Düğü
Anadolu'daki bir öğretmenin anlattığı şu
durum karşısında, şairler çekimser kalamaz elbette:
(Bingöl'de neşe diye birsey yok. Hiç şarkı
duymadım. Arkadaşım
öğretmen Hanefi
Bey, üç yıldır buradaymış, o da şarkı
diye bir şey duymamış)"(1)
Prof.
Karpat'ın, Elazjğ Halkevi'nin yayın organı Altan
dergisinin Nisan-Haziran/1938 tarihlî sayısından yaptığı
bu alıntı, birçok açıdan ilginç ve düşündürücü.
Acaba neden bu görevli öğretmenler, Bingöl yöresinde hiç "şarkı"
duymamışlar?.. Bu yörelerde şarkı söylenmediği
için mi, yoksa başka nedenlerle mi? Halk kültürünün başka
dallarının yanısıra şarkı ya da "türkü"
dalında da zengin bir potansiyele sahip, şarkıyla
düşünüp şarkıyla söyleşmeyi adeta bir gelenek
haline getiren bu bölge insanının, öğretmenlerin
gözlemlediği gibi "hiç şarkı söylememesi"nin
kuşkusuz başka nedenleri olmalıdır ve bunun
nedenleri yazarın sandığı kadar da zor değildir.
Biz, bu konuda daha çok ayrıntıya girmeden bununla bağlantılı
başka bir konuya özetle değinmek istiyoruz.
Halk
kültürünün şarkı dalı başta olmak üzere edebiyat
ve sanatla ilgilenmiş bir yazar olarak şunu belirtmeliyim
ki; her sanat dalının ortak dil ve söylem özellikleri
olduğu gibi, özgün dil ve söylem özellikleri de vardır.
Hele işin içine sözlü edebiyat türleri girince, bu daha da
belirginleşir. Öte yandan, bir sanat ürününden çok değişik
halklardan insanların zevk alması, o sanatsal üretimin
bir dili olmadığını göstermez. Hiç bir zaman
unutulmamalı ki, evrensele giden yol ulusaldan geçiyor. Kaldı
ki, Türkçe halk türkülerinin yanısıra Türkiye'de ilk Kürt
Halk Türküleri inceleme-antolojisini yayımlamış bir
araştırmacı olarak söyleyebilirim ki; bugüne kadar
ipotek konan Kürt halk şarkılarının büyük bolümü,
ezgileri korunup sözleri çevrilerek ya da değiştirilerek
Türk halk türküleri olarak okunmaktadır. Bunlar bir bakıma
(Türkçe sözlü Kürt halk türküleridir.) 70 yıllık Cumhuriyet
döneminde ilk kez yayımlanan bu kitapta yerverilen örnekler
bunun açık kanıtıdır.
Önümüzde
yazılı metinler bulunmadığı için, belki
dün düşündüğümüz gerçekliği bilince çıkaramıyorduk,
ancak bugün bunun sayısız örnekleeri var elimizde. İki
halkın yüzyıllarca yanyana yaşamasından dolayı
kuşkusuz iki kültürün ve daha başka kültürlerin birbirlerini
etkilemesi kaçınılmazdır ve bu yöntemle özellikle
müzik, açısından emişmeli şarkılar da doğabilir.
Ancak Kürt halk şarkıları ve kültürü eşitsiz
koşullarda olduğu için ne yazık ki bu, genellikle
bir alış-veriş biçiminde değil; tek yanlı
bir alış ve ipotek biçiminde seyredip gelmektedir.
Resim-3)
Urfa yöresi halk müziği açısından san derece zengin
yörelerden biridir.
Resimde Kıürt Hafız kaval çalarken (Fikret Otyam
Arşivi-1960)
Gerçekten olgular ve bulgular üzerinde
özgürce tartışmaya alışmamışız.
Çoğu kez yasaklanmış bir kültürü bilmeden ve tanımadan,
dahası bu alandaki örtülü uygulamaları sorgulamadan ve
görmezlikten gelerek hüküm veriyorduk. Sözgelimi, Şark Islahat
Planı çerçevesinde hazırlanıp 1930'lu yılların
başlarında yukarda anılan illere gönderilen bir gizli
"Genelge"nin 9. maddesinde şöyle deniyor; "Türklüğe
ve Türkçeye pay ve paye vermek, som Türklüğün ve özellikle
Türkçe konuşmanın yalnız şerefli olduğunu
değil, maddeten karlı olduğunu da kendilerine doğrudan
göstermek.".
Genelgenin 12. maddesi ise konumuz açısından daha
da ilginçtir: "Kıyafetin, şarkıların,
oyunların, düğün ve toplum gelenek ve göreneklerinin de
milliyet duygularını daima uyanık tutan ve toplumları
geçmişlerine bağlayan bağlar olduğu unutulmamalı.
Bu nedenle lehçeyle birlikte bu gibi aykırı gelenekleri
de fena ve zararlı görmek ve özellikle kötü göstermek, (...)
özetle dillerini, adetlerini Türk yapmak... önemli bir görevdir.2
İşte, bu gerçeklik bilinse ve sonuçları doğru
değerlendirilse, yukardaki belirlemeler ve hayıflanmalar
daha bir yerine oturur,,.
Öte yandan, bize karşılaştırma olanağı
verecek ne bir alan ne de konuya ilişkin bir kitap inceleyebilmiştik
yakın zamanlara kadar.
Daha 1970'li yıllarda TRT'deki görevim sırasında
Nizamettin Ariç'le ve başka arkadaşlarla bu konuları
konuşmuş, ancak bir türlü yazıya dönüştürememiştim.
Ta ki, Klam û Stranen Kurdî (Kürt Halk Türküleri) konulu
inceleme-antoloji çalışmasını çıkarıncaya
kadar.
1989 yılında Mehmet Korkmaz'ın, dönemin Tempo dergisinde
bu konuda ilginç bir makalesi yayımlanmış ve oldukça
yankı yapmışti. Daha sonra kitabıma da aldığım
"Çifte Standardın Adı Kürdübesk; Özü Kürt, Sözü
Türk* adli bu ilginç çalışmada birçok türkünün Kürtçe
Özgün adı ve okuyucusu ile Türkçe hangi adla ve kim tarafından
seslendirildiği de karşılaştırmalı
olarak veriliyordu. Bunların büyük bölümü de, başta İzzet
Altınmeşe vb. olmak üzere Kürt kökenli sanatçılar
tarafından Türkçeye aktarılarak okunuyordu.
Şıvan in okuduğu "Oy Fırat Fırat";
Hasan Cizravî'nin okuduğu
"Ez kevokim
le le", Saîdê Hamo'nun okuduğu "Diyarbekir Paytext e";
anonim "Gulîzer",
"Dayikarnin", "Le Nazê, Le Nazliye", "Berçem berçem Diçime"
salt İzzet
Altınmeşe'nin okuduklarından
bir bölümü.
Geçtiğimiz yıllarda Eşkıya Baran''ı,
kalleş Berfo'su, Kürt güzeli Kejê'si; Cudi Dağı, Hasankeyfi, Urfa'sı, Viranşehir Hapishanesi ile önemli Kürt motifleri taşıyan ve izleme rekorları
kıran Eşkıya
filminin nıüzikleri
büyük tartışmalara yolaçmştı. Bir gazete haberinde şöyle deniyordu: "Türk
sinemasının bugüne
kadar en çok
hasılat yapan filmi olan Eşkıya
filminin ana
temasını oluşturan
(Fırat Ağıtı)
adlı türkü
sanatçılar tarafından
paylaşılamıyor. Bugüne
kadar 509 bin 472 kişi
tarafından izlenen
ve 156 milyar lira
hasılat elde
edilen filmde kullanılan
(Fırat Ağıtı)
adlı türkünün
söz ve müziğinin
İzzet Altmmeşe'ye
ait olduğu
belirlendi. "(3)
Bir yandan film
jeneriğine adını
yazdıran Erkan Oğur, bir yandan İzzet Altınmeşe, -ondan aktararak- İ.Tatlıses
yani İbo, bir yandan da Cemal
Çakı türküye
sahip çıkıyorlardı.
Cemal Çakı;
"Fırat Ağttının Elazığlı
Derdo adlı
bir aşığa ait olduğunu ve 1995'te ilk kendisinin okuduğunu söylüyordu.
Böyle bir aşığın olup
olmadığını bilmiyorum.
Ancak buradaki
"Derdo" söyleyişinin,
kişi adından
çok, Kürtçe bir
nida olduğunu
sanıyorum. Hatta Dersim yöresinin Dımılki bir ağıtını çağrıştırıyor
bütünüyle. En son
"Saza Niye Gelmedin"
parçasının Kürtçe
orijinali gibi
"Fırat Ağıtı
" nın da Kürtçe
özgün biçimi
birgün ortaya çıkarsa,
hiç kimse şaşırmasın.
Burada kesin
olan birşey varsa, başka şarkı ve ağıtlar gibi, bu ağıtın da İzzet Altınmeşe tarafından 'kamulaştırılmış'
olmasıdır!.. Unutmayalım
ki, kişiler
yalan söyler ama
şarkılar ve
türküler asla!,.
Evet, Karpat'ın
1938 yılındaki bir gözleme dayanarak şairlere yaptığı
çağrıya, yıllar
sonra bir kimyasal katliamın yerlerinden sürdüğü insanlar dolayısıyla şair Talip Apaydın yanıt verir adeta:
Türkülerimizi sevin
Yürekten söyleseniz loo
Bin yıldır birikir acımız
Zor taşır bunu artık dünyamız
Çevirin yüzünüzü bir bakın
Biz insanız loo
Türkülerimizi dinleyin loo
Bizi anlayın loo...
Dipnotlar:
1. Kemal Karpat: Çağdaş Türk Edebiyatında Sosyal Konular, Varlık
Yay Istan- 1971,s.99.
2. M. Bayrak: Kürtler ve Ulusal- Demokratik Mücadeleleri, 1993,
s. 508
3. Hürriyet Gazetesi, 13.1.1997
4. Mehmet Bayrak: Kürt Halk Türküleri (Klam û Stranen Kurdî) Öz-Ge
Yayınla n, Ankara-1991
|