Xoybun'un
yaptığı çalışmalar dışında
kimi Kürt aydınları da kendi başlarına
broşürler yayımlamışlardır. Elektrik
Mühendisi Muşlu Şabanzâde
Hilmi Yıldırım da bu sürece katılanlardan biridir.
İsmet Paşa’nın 1935 yılında Başbakan sıfatıyla Kürdistan’a yaptığı inceleme gezisini değerlendirmek amacıyla kaleme alınan „Kürdistan’da Yirminci Asırda Türkler’in Medeniyeti/Gaziya Velati Kurdan“ başlığıyla yayımlanan broşürde, olayların sıcaklığı nedeniyle kimi zaman duygusal ve hamasi bir üslup kullandığından, yayımlanan metinde kimi cümleleri çıkarmak zorunda kaldık. Özellikle Ağrı İsyanı sırasında Muş bölgesinde uygulanan vahşete ilişkin bazı cümleler aşırı duygusal bir üslupla verildiğinden, bu yola başvurmak durumunda kaldık.
Bu nedenle, metinde (*) işaretli yerlerden cümle veya cümleler çıkarıldığı bilinmelidir. Cümle düşüklükleri de olduğu gibi bırakılmıştır.
M. Bayrak
Kürdistan’da Yirminci Asırda Türklerin
Medeniyeti
[Gaziya Velati Kurdan]
Müellifi
Şabanzâde, Muşlu Hilmi Yıldırım
Mühendis-i Mekanik-Elektrik
Hacmi küçük mânâsı
büyük olan kitabımızın maddelerine
ait fihrist:
1- Türkiye Başvekili İsmet Paşa’ya hitap,
2- Kürtler’in Nakl-i Mekânı,
3- Gebe Kadınların Hamileliğinin Süngü Başıyla Çıkarılması,
4- Bakire Kızların Namuslarını Bozduktan Sonra El ve Kulaklarının Kesilmesi
5- Kürt Gençlerini Uyandırma, İttihad ve İttifaka Davet Etme,
7- Müstakil Kürdistan Müdafa-yı Millîye-i Hukuk Cemiyeti,
8- Türkiye Cumhurreisi Mustafa Kemal Paşa’nın Kürdistan‘a İlticası,
9- Sevr Muahedesi Mucibince Türkiye Hükümeti’nin Taksimi,
10- Müstakil Kürdistan Müdafa-yı Millîye-i Hukuk Cemiyeti Sayesinde Anadolu’nun Alınması
11- Kürt Ordusu Gelmeden Evvel Yunan Ordusu İle Muharebe Eden Şerkesi Kuvvetleri,
12- Anadolu Ahalisinin Hudut Haricine Tard ve Bir Kısmının Öldürülmesi,
13- Jön Türkler’in İmha ve Temsil Kanunu,
14- Ermeniler’in Kesilmesi Kanunu,
15- Araplar’ın Nakl-i Mekân ve Öldürülmesi Kanunu,
16- Kürtler’in Nakl-i Mekân Kanunu,
17- Cumhuriyet Devrinde Kürtler’in Kesilme Kanunu,
18- Yusuf Ziya ve Halit Beyler,
19- Şeyh Sait Efendi’nin Kıyamı,
20- Din-i İslâm’dan Tecrit Kanunu,
21- Kürtler’in Katliamı,
22- Ağrıdağı Kahramanı Kürt İhsan Nuri Paşa’nın Vak’ası
23- 1936 Senesinde Kürdistan’da Hareket
Türkiye Başvekili İsmet Paşa Hazretlerinin Kürdistan’a Seyahati
14.06.1935 tarihinde Kürdistan’ın hukuku için Türkiye Başvekili İsmet Paşa hazretlerine yazdığım mektup üzerine Başvekil Kürdistan vilayetlerini ziyaret etmek için seyahate çıkmış ve Kürdistan ahâlisinin gözünü boyamak için bazı siyasi nasihatlarda bulunuyormuş. Paşam yorulma Kürt milleti çok neticesiz nasihatlarınızı dinlemiştir. Artık kanmaz ve kanmayacaktır. 1928 senesinde Kürtleri nakl-i mekân için birçok nasihatlarda bulundunuz ve Kürt muhacirlerine arazi, tohum, öküz, ev vermekle beraber bir de üç senelik iaşelerini temin etmek şartiyle bir kısım Hayderan ve Hasenan Kürtler‘ini Anadolu’ya yerleştirmek için memleketlerinden çıkardınız. Yurdum olan Muş vilayetine getirdiğiniz yolda hasta olan kadın çocuklar için himâyet-i milliye nâmına Muş ahâlisinden araba talep ettiniz. Mezkur arabalar Malatya’dan hükümet vasıtasiyle geri göndermek şartiyle vaad ettiniz. Ve müracaatınız üzerine, hemen halkı tarafından arabacım Lolanlı Mamo başta olmak üzere size üç araba verdiler. Ve Muş’tan bir tabur piyade ve bir dağ süvari müfrezesile beraber hareket ettiniz. Vakta ki Ertuşi’nin geçilmez dağlarının ıssız derelerine gelince bu mıntıkada âsiler vardır ... den kimse kaçıp âsilerin aralarına girmesin diye bütün erkekleri bağladılar. Bizi hayvan ve eşyadan ayırıp derin bir dereye topladılar. İkindiyi müteakip etrafımıza ağır makineli tüfekleri koydular ve zabitler birbirlerine dediler ki, „bugün ağır makinalı tüfeklerin tarama ateşini yakından göreceğiz“. Ve o anda kendimi kaybettim. Vakta ki akıl başıma geldi kendimi ölülerin altında buldum. Ve zorlukla kendimi ölülerin altından kurtardım. Baktım ki mezkûr kafilenin erkek, kadın, çoluk-çocukları mezbahadan kesilmiş koyunlar gibi kanın içine gömülmüşler. Baktım ki vücudumda yara yoktur. Yalnız sağ kolumda yara vardır. Yavaş yavaş dağın zirvesinde bulunan ormanların arasından yola düştüm. İşte bu sağ kolundan sakat olan halihazırda hayatta bulunan Lolan’ın Sercuk karyesinden mevcut olan arabacım Mamo’nun ifadesidir. Binaenaleyh gecenin yarısı hanımın kapısı vuruluyor. Hizmetçisi kapıyı açar, Mamo’yu görürgörmez bayılıp düşüyor, arabacı Mamo bağırıyor. Ban arabacı Mamo’yum. Benden korkmayınız, başımdan bir kaza geçmis ve ailem tarafından içeriye alınıyor. Ve kanlı elbisesini çıkardıktan sonra elindeki kelepçeyi de kırıp çıkarırlar. Onu saklamışlar. Zamanı gelince çıkarırız Türkün medeniyetini âlem-i insaniyete gösteririz. (*) Vallahi, Vallahi, Vallahi söylediklerimden kat’iyen hilaf yoktur. Daha çok noksan söylemişim. Hatta ki gebe kadınların karınlarına süngü vurup hamilleri süngü başıyla çıkarırlardı ve bakire kızların namuslarını bozduktan sonra ellerindeki bilezik ve kollarındaki altın küpeler için ellerini, kulaklarını keserlerdi. Medeniyet denilen vahşi canavar bu mudur? (*) Ey! Kürt gençleri uyan uyan hâk-i gafletten artık, yeter aklını başına topla başka kimselerin sözüne kanma. Dünyanın herhangi bir köşesinde olursa olsun yeryüzünde bulunan bütün Kürtler’in namusu ve intikam-ı milliyeleri birdir. Namus-u milliyeni kurtar. (*) Paşam Alllah’tan kork. Elini vicadanının üzerine koyda hareket et. Yeter. Kürt milletinin namus ve kanıyla oynadınız. Emin olunuz ki bir Kürt kızı dahi kalırsa yine istiklâlini alacaktır. Benden sonra artık hakikattan ayrılıp hayallerin arkasına düşmeyecekler. İntikamperver kahraman Kürt milleti.
Binaenaleyh 26.10.1935 tarihli mektubumu 30.11.1935 tarihli Köroğlu Gazetesi’nde tekzib ediyorsunuz ki „Kürdistan vilayetleri ile Anadolu vilayetlerini her hususta bir tutuyoruz. Kürdistan’da demiryolu yapıyoruz. Kürdistan’ın her tarafında mektepler açıyoruz. En karanlık bir köşesinde dahi nur-u maarifle tenvir ediyoruz“ diyorsunuz, değil mi? Eğer hakikaten mektubumda zikrettiğim vilayetlerde bu sene birer lise mektepleri açtırdınız ise beynelmilel yapmış olduğum feryatlar ve müracaatlarım hilaf olmuş oluyor. Şunu da tekrar size hatırlatmalıyım ki 2.4.1929 senesinde gazetelerde gördüm ve okudum. Diyor ki: „ Kürtler Türk değildirler. Kürtler Âri kavmine mensub olup Ermeniler’den ayrılmış bir kabiledir“ diye yazmış idiniz. Acaba bu lafı gazete sahifelerinde yazdığınızı nerede saklıyacaksınız. Evet gazetelerde yazdığınız yazılar iyi pek doğrudurlar.
Biz Kürtler’i Âri kavmiyetimizden ayırıp ve düşman eden elinizdeki bulunan âlet-i siyasi olan din vasıtasiyle Kürt milleti cahil bırakmak ve kanunsuz istibdatınız sahip olmuştur. Hatta ki cehaletten istifade ederek Kürt aşiretlerini birbirlerine kırdırdığınız dahi vaki değil mi? Paşam bu sene Kürdistan’dan almış olduğum malumata göre seyahatınızda Kürt milletine karşı bu nutukları beyan ediyormuşsunuz. Birincisi demişsiniz ki ecnebiler bizi birbirimize düşürüp memleketimizi parçalayıp, yani ayırıp almak istiyorlar. İkincisi ise demişsiniz ki „hariçten Kürtlük nâmına yapılan nümayişler Kürt kimseler değildirler. Bunlar Fransız, İngiliz komiteleridirler“ demişsiniz. Zaten ben bu gibi sözlerinize mahal bırakmamak için Kürdistan mücahede-i milliye ricâlinden olduğum halde Fransız hükümetine iltica ettiğim vakit kendimi Türk olarak takdim ettim ve mazlum milliyettaşım olan Kürdistan’ın hukuku için size ve sair ecnebi hükümetlerine birçok müracaat ve faydalarda bulunduğumu pek iyi bilirsiniz. Artık bundan sonra bana ne ad koyacaksınız bilmem ki. Benim Kürdün hangi inatçı ailesine mensup olduğumu biliyorsunuz. Ve kendimi yeniden size takdim etmeğe lüzum görmüyorum. Ve bişşahıs hükmü de gözünüzle görmüşsünüz. Misal olarak büyük askeri mekteplerinde bulunduğum zamanlarda talebe ve kahramanlığınıza hükmeden Kürt Hilmi Yıldırım’ın gözü güneştir. Her şeyi görür. Kulağı rüzgardır her şeyi iştir. Ve ruhu sudur. Her şeyi bilir, anlar, kanmaz ve Kürt milletini de bundan sonra kandırmayacaktır. Şunu da size hatırlatalım ki hariçte bulunan Kürt vatanperverleri ve siyasi adamları arasında büyük bir rol oynatmak istiyorsunuz ve oynatıyorsunuz. Amma emeliniz boşadır. Kendilerinizi kandırmayınız. Çünkü zeka ve dehanızın planı Kürtler’e karşı solda sıfır kalıyor. Amma taliiniz yaverdir. Size yardım ediyor. Biliyorsunuz ki bir Kürt çocuğu iki seneden beridir ki sizin en büyük diplomalarınızı parmağının üzerinde çocuk gibi oynatmıştır. Maalesef ki vaziyet-i siyasiyesi ve talii yardım etmedi, yoksa yapmış olduğunuz planları suya düşürürdü ya. Bu hususta müteesir olmayınız. Siyaset bir harptır gâh galip gâh mağlubiyet verir.
Binaenaleyh siyaseti cümhur partisine mensup olup pasaport numarası (452193) kayıt numarası (18) olan Konyalı Murtaza Kemal’i büyük bir mükâfatla Türkiye haric-i siyasetine memur ettiniz değil mi? Vakta ki Kürt çocuğuna tesadüf etti o münevverinizi geri gönderdi ve siz elinizle o kıymetli memurunuzu hapsettiniz değil mi? Bu kıymetli avcunuza mükafatın yerinde mücazat olarak hapis nasip oldu. Mahkeme tarafından mumaileyhten sorulan sualleri üçüncü kitabımda mufassalan zikredeceğim. Paşam Kürdistan‘ın Harb-i Umumi’den evvelki vaziyet-i siyasiyesi hakkında söz söyleyecek değilim. Çünkü umum Kürt tarihleri mezkûr mevzu hakkında lâzım gelen malumatı vermişler.
Binaenaleyh üzerime alacağim vazife Harb-i Umumi’nin esnasında nihayete kadar şanlı Kürt milleti yapmış olduğu kahramanlığı ve galip müstakil Kürt hükümeti Reisicumhurunuz Mustafa Kemal Paşa’nın Kürdistan’a ilticası ve âfâkı kaplayan karanlık zulmünüz içinde inleyen Kürt milletinden bahsedeceğim. Ey! Kürt gençleri. Artık yeter bundan sonra Türklerin hiçbir sözüne kanmayınız kâfi değil mi?
Ey! Kürt ittihad ve ittifak ediniz. (*) Paşam Sevr Muahedesi mucibince köhneleşmiş Türkiye hükümeti taksim edildiği vakit Kürdistan’da yani bir güneş tülû etmiş ve her tarafa nur saçıyordu. Vakta ki Türkiye beynelmilel taksim edildi ve o esnada Kürdistan’ın kahramanlarının yılmaz ve yılmayacak azm-i milliyeleri sayesinde şecaat-ı merdaneleri galeyana geldi. Ve elele verip vaadettiler ki Türkiye gitse dahi kadema mukadderat-ı milliyemizi kendimiz düşüneceğiz. Ve müstakil şanlı bir Kürt hükümeti olarak yaşıyacağız diye namus-u milliyeleri üzerine vaadettiler ve Erzurum’da bir Kürt hükümeti taşkil ettiler. Mezkur hükümetin ismini de Kürdistan Müdafaa-yı Milliye Hukuk Cemiyeti koydular. Ve ordularını teslih ettiler ve mukadderat-ı milliyelerini kâmilen ellerine aldıkları esnada bugünkü siz Türkiye Cumhuriyeti’nin rüesaları İstanbul ve Anadolu sokaklarında gizli gizli başlarınızı Kürdistan’a doğru çevirirdiniz. Ah! Eğer biz de Kürt olaydık o kahraman hür illerde yaşasaydık ne bahtiyar ne mutlu olurduk diye inliyordunuz değil mi? Paşam yoksa o günleri unuttunuz mu? Eğer unutmuşsanız hatırlatıyorum. Bugünkü Kürdistan’ın hürriyetini selbeden hukuk-u milliyeleri, lisân ve namuslarına süngü başıyla tecavüz eden refikiniz Reis-i Cumhurunuz Muşlu Mustafa Kemal Paşa İstanbul’da Kürt muhabbet ve cazibesine dayanamayıp bir plan-ı siyasi dahilinde „ben saltanat-ı İslâmiye nâmına gidip Kürdistan ordusunun silahlarını ecnebihey’etlerine teslim edeceğim“ diye beyanatta bulundu. Ve Kürdistan’da açılmış güneşin parlak ışıklarına kendini tutup İstanbul’dan çıktı. Vakta ki Kürdistan vilayetlerinden Erzincan’a geldi. İstanbul hükümeti öldürülmesi için geceyarısı bir telgraf gönderiyor. Büyük misafir ise şimdiki Askeri Orta Mektebin karşısında mevcut olan Haşhaş Efendi’nin hanesinde bulunuyordu. Vali Bey hanenin sahibi Mültecizâde(?) Mustafa efendilere meseleyi bildirdi. Mezkur efendiler diyorlar ki „burası müstakil Kürdistan hükümetinin bir vilayetidir, değil Osmanlı hükümeti, bundan sonra İstanbul’un hiç bir emrine tabi olmayacağız, merciin olan Kürdistan Müdafaa-yı Milliye Hukuk Cemiyet’ine müracaat edersiniz.“ Vali bey müracaatı üzerine aldığı telgrafı aynen kaydediyorum:
„Mahfuzan Kürdistan Müdafaa-yı Milliye Hukuk Cemiyeti’nin nezdine gönderilmesi mercûdur. Meclis Reisi Muşlu İlyas Sami.“
Bu esnada Reisicumhurunuzun yüreği dört atıyordu. Kürt Mustafa Efendi kendisini teselli etmek maksadiyle şu sözleri kendilerine söyledi: „Paşam korkmayınız büyük Kürdistan ocağına atılan her ferd hayatından emin olsunlar.“ Bilmiyorum Reisicumhurunuz geçmiş bu acı günleri hatırlıyor mu? Bâlâ’da zikrettiğim Kürt Mustafa Efendi halihazırda hayatta olup Üçüncü Fırka müteahhidi olarak bulunuyorlar. Erzurum’da münevver Kürt kitlesine el uzatan Reisicumhurunuz diyor ki: „ beni de bir Kürt kabul ediniz.“ Kalbinin derin köşesinden feryat eden bu günkü Reisicumhurunuz Mustafa Kemal Paşa’yı Muş vilayetine nakl-i mekân ederek Kürdistan Müdafaa-yı Milliye-i Hukuk Cemiyeti’nin Katib-i Umumiliğinde istihdam ediyorlar. Muhterem karilerimizden bazıları bu meseleyi garib gören beyefendiler Muhtasar Türk Tarihi’nin yüz seksen altıncı sahifesine müracaat etsinler.
O esnada kahraman Kürt ordusu gün be gün şanlı muzafferiyetleri kazanıyordu Kürdistan’ın her köşesinde. Sanki bir neş’e bir sevinç kaplamış dağları, ovaları, çağlayan suları, sanki tabiata tebessüm ediyor gibi görünüyordu. Renk renk çiçekler üzerine uçan kuşlar dahi „sana selam ey Kürdistan, ey kahraman yurdu“ diye avazları arş-ı âlâya aksediyordu. Koca Rusya hükümetiyle Gümrü Muahedesi yaptılar. Galib müstakil Kürdistan Müdafaa-yi Hukuk Cemiyeti Anadolu’yu da alıp Kürdistan üzerine eklemek maksadiyle kat’i bir karar verdiler. Paşam zikrettiğim ve edeceğim tarihten maksat Kürt gençliğini ikazdır. Her Kürt genci hile yaptığınız ve yapacağınız yalanlarınızı bilmeli. (*) Bahusus yeni yetişen münevver gençleredir hitabım. Uyan ey Kürt genci, uyan yeter, namus-u milliyeni kurtar, yeter zillet ve esaret zencirlerine boyun eğdiğiniz. Binaenaleyh Anadolu’yu yakıp kıran Yunan’a karşı muzaffer Kürt ordusunu çevirdiler. Ve mezkûr Cemiyetin de Sivas’a nakline karar verdiler. Sivas’ta ise Anadolu’yu da birleştirdiler. Ve Kürdistan Anadolu Müdafaa-yı Milliye Hukuk Cemiyeti ismi konuldu. Ve Anadolu’da da bir teşkilat yapıldı. Kürt ordusu gelmeden evvel kocaman Yunan ordusunun karşısında müdafaa eden ve kahramanca çarpışan arslan yavrusu Çerkez Ethem Bey bulunuyordu. Binaenaleyh Anadolu’nun reisi mutlak sıfatiyle Osmanlı ümerasından Çerkez Raşit Bey Meclis-i mukaddese kabul edilmişti.
Ve o vakte kadar hiç birinizin ismi meydanda yoktu. Paşam, siz rüesa ve mebusların sefahat ve gafletinden istifade ettiniz. İkincisi ise akşamdan sabaha kadar camilerde yaptırdığınız dualar kabul olundu. Binaenaleyh ilk olarak İzmir sularını işgal eden Kürt ordusunun Üçüncü Fırka Birinci Süvari Hamidiye Alayısı tarafından alınmıştır. Netice-i kelâm, İstiklal Harbi kazanıldı ve siz de mevki-i siyasetinizi iyice kuvvetlendirdikten sonra zavallı Anadolu ahâlisine de bir satır attınız. Münevver ve büyük mevkilerde bulunanları ise bazı sebepsiz bahanelerle dolayısıyla bir kısmını ipe çekdiniz bir kısmı da zehirli iğnelerle yok oldu. Diğer kısmını ise arazi ve mallarını ellerinden aldıktan sonra hudut harici yaptınız. Mezkur eşhaslar perişan ve sefilane ecnebi sokaklarında inleyip duruyorlar. Tekrar mevzuuma geçiyorum. Paşam siz ve refikiniz Reisicumhur Mustafa Kemal Paşa ile beraber inzibat-ı askeriye ve mülkiyeyi kâmilen ellerinize aldıktan sonra Jön Türkler yani Enver Paşa kabinesi tarafından Sultan Raşat’a imza ettirilen ekalliyet-i kavimlerin imha ve temsil kanununun birinci maddesi ile Ermeni milletinin imhasına karar verilmişti, çünkü Ermeni Türklüğe gayr-i kabil-i temsil olduğundan dolayı iki milyon Ermeni’yi koyunlar gibi bıçaktan geçirdiniz. İkinci maddesi ise pek necib alişân olan Arap milletinin hakkında idi. Araplar Türklüğe kat’i kanaatla gayr-i kabil-i temsil idi. Çünkü Türkler vakti zamanında pek faziletli, gayûr cevad Araplar’ın kölesi olmakla beraber bir de cihana nur saçan necib Araplar’ın medeniyetini, lisân, ilim ve irfanını bir denize benzetecek olursam, Türkler üzerinde bir topal pire gibi görünür. Binaenaleyh Araplar’ın bir kısmını nakl-i mekân bir kısmı da öldürmek üzre azaltmasına karar vermişti. Bunun üzerine sahib-i şecaat pek necip Arap milleti ya hayat ya memat diye silaha sarıldı. Ve büyük muvaffakiyetle esaret zincirlerinizi kırmaya mavvaffak oldular. Burada maksadım dahil ve hariç dünyanın herhangi bir köşesinde olursa olsun Kürt gençlerini intibaha getirip birbirleriyle sadakatla sarılsınlar, ittihad ve ittifak etsinler. (*) Bu hitabım umum Kürt milletinedir. Bahusus yeni mekteplerde sıralar üzerinde yetişen gençleredir. Uyan uykudan ey Kürt gençleri! Başka kimselerin yeri sana yar olamaz, ve nesline yurt olamaz. Hiç kendilerinizi kandırmayınız. Ancak gelecek Kürtlük nesli için mal olacak yer Kürdistan’dır. Yeni neslin yurdu Kürdistan’dır. (*) Ey Kürt gençleri onların topu, tüfengi vardır, senin de yılmaz, bitmez bir azm-i milliyen vardır. Yeter yeter bu esaret zincirlerine kır, hür bir hayata atıl, Kürtlük senin annendir, Kürtlük senin babandır. Ey gençler! Kürtlük için uğraşın ki Kürtlük milliyetiniz ilelebet yaşasın. Bâlâ’da zikrettiğim imha ve temsil kanununun üçüncü maddesi ise Kürtler hakkında idi. Kürtler şu şekilde Türk olabilir, diye karar verdiler. Kürtler’i yerlerinden çıkarıp Rumeli ve Anadolu’da iki hanesi bir yerde olmamak şartiyle tevzi edilecekti. Ve Harb-i Umumi’nin başlamasından sonra üç bin yedi yüz Kürt hanesini memleketlerinden çıkardılar. Bir kısmı yolda askerlerin kurşunu ile gitti. Diğer kalan kısımla bazıları açlıktan öldüler, bazıları da Anadolu’da yerleştirildi. Bunlardan fırsat bulanlar kaçıp memleketlerine döndüler ise de ekserisi yollarda Ermeni kanlarını içen kudurmuş jandarmaların kurşunu ile gidiyordu. Harb-i Umumi’nin günbegün şiddetlenmesinden dolayı Kürt muhaceret-i umumiyesi tehir edildi. Bunun üzerine paşam, İstiklâl Harbi’nin muzafferiyeti nâmınıza kazanıldıktan ve siz ve refikiniz Reisicumhur Mustafa Kemal Paşa inzibat-ı askeriye ve mülkiyeyi kâmilen ellerinize aldıktan sonra Harb-i Umumi dolayısıyle tehir olunan Kürdistan muhaceret-i umumiyesine de şu maddeleri ilave ederek mevki-i mer’iyete koydunuz. Birinci maddesi hür ve müstakil Kürdistan rüesalarını desise ile yok etmeğe karar verdiniz, değil mi? Ey Kürt unutma. İkinci madde ise Cumhuriyetinizi kuran galip Kürdistan’ın silahını kâmilen toplamaya karar verdiniz, değil mi? Ey Kürt bu acı günlere kulak ver. Üçüncü maddesi namusunuzu ecnebiden kurtaran sebeb-i hayatınız olan kahraman Kürdistan ahâlisinden erkek kadın on beş yaşından yukarı olanlarını tasfiyeye karar verdiniz değil mi? (*) Dördüncü madde ise on beş yaşından aşağı kalan arslan yavrularını Rumeli’nin muhtelif yerlerinde yerleştireceksiniz, değil mi? Bâlâ’da zikrettiğim gizli mahrem Kanununuzu Kürt milletine Allah tarafından gönderilmiş iki melek gibi rehberimiz olan âlişân Yusuf Ziya ve büyük müncimiz Halit Beyler meseleyi duydukları vakit ani bir faaliyete geçtiler ve ismini kaldırdığınız mukaddes Kürdistan Müdafaa-yi Milliye Hukuk Cemiyeti’ni yeniden ihya ederek hür ve müstakil bir Kürdistan vücuda getirmek gayesiyle Kürtlük milliyetinin tohumunu ikinci olarak ektiler. Ve yakın bir zamanda mahsulat vereceğine kat’i kanaat vardı. Binaenaleyh casus şebekeniz size malûmat verdiler ise de elinizden hiç bir şey gelmiyordu. Mezkur zevat-ı muhteremeleri Bitlis vilayetine davet ettiniz. Bu esnada Şeyh Sait Efendi nâmında cemiyetin yardımcı azalarından birinin yaptığı yanlış bir hareketten dolayı siz galip oldunuz. Yoksa Kürdistan kahramanlarının yaptıkları program bozulmasaydı bu kadar Kürt kanı dökülmeyecekti. Binaenaleyh Mersin ve Trabzon vilayetleri Kürdistan’ın birer limânları olacak idi. Paşam taliiniz yâverdir size yardım ediyor yoksa zeka ve erkekliğinizden değildir. Çünkü zeka ve dehanızın planı olsun, erkekliğiniz olsun Kürt milletine karşı solda sıfır kalıyor. Binaenaleyh şecaat hususunda ve müteaddit defalarca yapılan tecrübeler neticesinde bir Kürt yüz Türke bedel olduğunu tebeyyün etmiştir. Binaenaleyh Şeyh Sait Efendi’nin kıyamından istifade ederek Kürdistan’ın güneşi olan şanlı Yusuf Ziya ve münci Halit Beyleri astınız. Vakta ki Kürdistan’ın güneşi ve müncii Halit Bey efendi hazretlerini darağacına götürürken şu sözleri söyledi. „Ey Kürt milleti dünyanın herhangi bir köşesinde kaynaşıp yekvücut olunuz. Zabturabt büyüklerinize hürmet ve itaat etmeyi unutmayınız. Ey Kürt gençliği! Kürtlüğü size emanet ediyorum. Onu yaşatmak, ilelebed müstakbelin gençleridirler. Kürtlüğü arş-ı âlâya kadar yükseltecek mekteplerde sıralar üzerinde bulunan Kürt gençlerinden bekliyorum. Bunun üzerine buyurdular. Ben bugün kendimi ne kadar bahtiyar addediyorum ki o mukaddes Kürt milletinin uğrundan feda-yı can ediyorum.“ Ey Halit Bey diye hain kürsüye atıldı. Paşam, ruhu Kürdistan semasında cevelan eden Kürt kahramanının hitabına mukabil şu aciz sözleri kendime vazife addederek söyliyeceğim.
Ey münciler, Kürtlük milliyeti canınızdan daha kıymetli gördünüz. Çekmediğiniz bela, görmediğiniz zahmet kalmadı ki gördünüz. Kürtlüğün namusunu göklere çıkardınız, o şanlı Kürt ecdadınızın evladı olduğunuzu bütün cihana gösterdiniz. Mert olan kılıncınızın namusuna yemin ediyorum ki Cenabı Hak huzurunda da alnınız açıktır. Milletini, vatanını sevenleri Allah ta sever. Kürt milleti sizden hoşnuttur. Hizmetinize karşı minettardır. Elbette adınız asrınızda tutulan tarihlerin şanlı yapraklarında ilelebet şan ve şereflerle yad olunur. Cenabı Hak sizden hoşnuttur. Ettiğiniz hizmetleri şüphe yok ki melekler hürmetle yad edecekler, ettiğiniz fedakârlığın kadrini Kürt milleti anlamış ve size karşı medyun-u şükrandır, ey Kürt milliyeti uğrunda şehitler.
Tekrar mevzuumuza geçiyorum. Şeyh Sait Efendi’nin kıyamından maksat Kürdistan istiklâli idi. Yalnız bu şekilde hareket etmeyecek idi. Binaenaleyh Kürt ahâlisinin senelerden beri yapmış oldukları Kürdistan istiklâl planını kâmilen suya düşürdü ve yok etmeğe sebep oldu. Türklerin cesaret etmediği yerlere gitmeğe muvaffak oldular. Pek ucuz olarak Kürt milletinin mahvına sebep verildi. Bâlâ’da zikredilen vaziyetin bozulmalarının esbab-ı mucibesi esas itibariyle şundan ibarettir. Şeyh Sait Efendi Kürdistan Cemiyeti’nin bütün şubelerine vakıf değildi. Kürdistan uğrunda feda-yı can eden dâhil ile görüşmeden mes’eleyi bildirmeden hareket etti. Ve kendisi ile beraber yalnız müritleri kalkıp harbe başladılar. Bu hadisenin sedası Kürdistan rüesalarına aks etti ve Kürdistan rüesaları birbirleriyle muhabere etmeğe başladılar ki Türkler’e karşı bir Kürdistan vahdetini yapacaklar idi. Hepsi yekvücut olarak Türklere karşı bulunacak idi. Ve kat’i kanaatle müstakil bir Kürdistan doğacak idi. Binaenaleyh Şeyh Sait Efendi’nin yapmış olduğu say ve gayret boşa gitmez idi ve Kürdistan istiklâli onun himmeti ile alınmış olurdu. Ve şanlı bir galibiyet kazanılırdı. Gelgelelim mes’elenin aksini ve esas noktalarını ve maniaları mütalaa edelim. Bâlâda zikretmiş olduğum vaziyet. Eğer Halep’te Türkler’e tren yolu verilmese idi kat’i kanaatla Kürdistan birbirleriyle ittihad ve ittifak ederek istiklâlini alacaklardı. Eğer derseniz ki niçin ittihad ve ittifak etmediler. Bu gibi mesail-i azime yani mukadderat-ı milliye uzun zamana mütevakıftır. Tekrar ediyorum Türkler bir ay kadar tehir olsa idi yani Halep yolu verilmese idi, Kürdistan her tedarikini yapmış olurdu ve şimdi müstakil bir Kürdistan hükümeti denilirdi. Paşam bukalemun nâmında bir kuş vardır. Günde kırkiki renge giriyor siz de tıpkı o kuşa benziyorsunuz. Takriben bundan dört asır evvel Cumhuriyetimizin tesisine kadar geçen zamanlar elinize aldığınız hilafet-i İslâmiye nâmına âlem-i İslâmı esir edip müstebi dane yaşatmakla beraber bir de milliyetlerini din nâmına kaybediyordunuz ve yerine Türklüğü aşılandırıyordunuz. Misal olarak mahzun yurdum olan Kürdistan’da hiç bir ilim irfan ocağının açılmasını istemiyordunuz ve daima din nâmına men ediyordunuz ve milleti cahil bırakmak ile de kâfi görmüyordunuz. Burada maksadınız Kürt ırkını zayıf düşürmek ve Türkler’in hâkimiyeti altında bulundurmak idi. Şimdi ise dinsizlik nâmına yapmak istiyorsunuz. Artık bundan sonra geçmişler olsun, Kürt milleti uyanmıştır. Hiç bir siyasi planınıza kanmıyacağına eminim, bahusus mekteplerde sıralar üzerinde yetişen yeni Kürt gençleri Kürtlük milliyetlerini ve ana lisânları olan Kürtçe edebiyatı arş-ı âlâya kadar yükseltecekler ve müstakil yaşıyacaklarına kat’i kanaatım vardır. (1)
Binaenaleyh bukalemun kuşu gibi Cumhuriyetiniz günbegün girdiği ve değiştirdiği boyaların mevzuuna geçelim. Paşam genç Cumhuriyetiniz Türk milletini din-i İslâm’dan tecrit etti. Ve dediniz ki, biz Arap kanununu Arap kitabını, Arap peygamberlerini kabul etmiyoruz, biz Türkler dinsiz olarak yaşıyacağız. Bunu da az gördünüz. Sanki biz de âlem-i beşeri din-i İslâm üzerine güldürtmek için Kuran-ı Kerim’i yanlış uydurmalarla Türkçe’ye tercüme ettiniz. Bir de zannediyorsunuz ki yapmış olduğunuz şen’i ef’allerinizi âlem-i İslâm unuttu, değil mi? Yok, yok bu şen’i hareketleriniz her İslâm‘ın sarsılmaz imânı üzerine nakşetmiş ve unutulmaz, unutulmaz, unutulmaz. Bunun üzerine paranızla çıkan mikrop yuvası olan bazı gazetelerde hadis-i şerif ve İslâmiyetten bahsediyorsunuz. Bu maksadınızı herkes anladı. Birinci etrafınızda bulunan İslâm hükümetleri günbegün kutlanıyorlar (kuvvetleniyorlar. M.B.). Günün birinde dinsiz ve mürted Türk hükümetine ani bir hücum etmesinler diye her ihtimale karşı şimdiden gazetelerde kuyruk sallayıp duruyorsunuz. Sallayınız bakalım ya uzar veyahut kopar. İkincisi ise Kürdistan’ın hürriyet ve istiklâli için harice çıkan Kürt gençlerine karşı bir kuyu kazdırmaktı. Ama kendinizi yormayınız herkes de sizin ne olduğunuzu anlamıştır. Paşam hâlâ da zikretmiş olduğum bukalemun kuşu(nu) bizim Kürt çocukları tarihlerini sınamak için kalburun altına koyarlar. Ve vurdukça renk verir. Paşam hükümetiniz de tıpkı mezkûr kuşa benziyor. Ve Avrupalılar da sizi kalburun altına koymuşlar. Ve onlar da parmak vurdukça siz de renk gösteriyorsunuz. Bakalım bu renkliliğinizin neticesi neye varacak?
Tekrar mevzuuma geçiyorum. Vakta ki Türk askeri Halep’ten geçerken Kürdistan’ın haberi hiç bir şeyden yoktu. Herkes iş ve gücü ile meşgul idi. Türkler’in hile ile ihanet edeceği kimsenin fikrine bile gelmezdi. Ahâli arasında devamlı şu beyanatları uçak ile dağıtıyordunuz. İslâmiyet nâmına askere yardım ve askerlerle beraber Şeyh Sait Efendi’nin maiyetinde bazı mâhkumlar vardır ki ahâliye zahmet veriyorlar. Kürt milletinin selâmeti nâmına ahâliye zahmet verilmemesi için onları beraberce derdest edelim diye yalvarıyordunuz.
Kahraman Şeyh Sait Efendi’nin maiyetinde yalnız yüz seksen müridi vardı. Bu az kuvvetle Yedinci Kolordu’yu mağlup ederek bir kısmını esir etti, kalan kısmı ise çilyavrusu gibi dağıttı. Ve ellerinde bulunan top-tüfekleri de hâmilen aldı. Diyarbekir’i sıkı bir muhasara altına aldı. Velâkin maiyetinde bulunan yüz seksen müritleri arasında top kullanacak ve harp usüllerini bilecek kimse yok idi. Eğer top kullanacak ve harp usüllerine vakıf adamları olsa idi siz bütün Türkiye’yi seferber etmiş olsa idiniz dahi yine mağlup olacaktınız. Paşam ben Şeyh Sait Efendi’nin yapmış olduğu harbi tetkik etmeyeceğim ve hakkında uzun uzadıya beyân-ı efkârda bulunmayacağım. Yalnız vak’anın sathını size hatırlatmak için basit bir iki söz söylüyorum. Paşam uçaklarda atmış olduğunuz yalvarma beyanatları ve Halep tarikiyle çıkan muazzam ve seferber üç ordunuzun zabitanı, ümera paşaları ilk olarak Kürdistan’a çıktıkları zaman Kürt milleti(nin) karşı bir harekete geçmesi korkusu ile onlara kanaat-ı tâmme ve emniyet kesbetmek münasebetiyle hilafi yemin kalmadı ki ettiler. Dediler ki biz bazı mâhkumlar vardırlar, ahâliye zahmet veriyorlar, onları pek necib Kürt milletinin delaletiyle sizlerle beraber derdest ettikten sonra buradan Rusya hududuna geçeceğiz. Ve bu suretle Kürdistan’a kanaat-i tâmme getirdiler. Ve Şeyh Sait Efendi ise büyük bir fitneye ve kan dökülmeye meydan vermemek için kendi hareketlerinden yani yapmış olduğu cihattan vazgeçti. Ve etrafında bulunan müritlerini de dağıttı. Yalnız başına memleketine döndü, esna-i tarikte Kasım Bey nâmında bir adam tarafından Şeyh Sait Efendi’ye şu teklifleri tebliğ ettiler: „Şeyhim siz hükümete gidip ispat-ı vücut ederseniz milletin selâmeti nâmına iyidir. Ve bazı cahil kimselere sorulacak sual ve cevaplara mahal bırakmamak için gitmeniz lâzımdır.“ Şeyh Sait Efendi memleketin menafii maalmemnuniyet kabul etti. Ve Kasım Beyle beraber geldi. Siz hükümet-i hâineye teslim oldu, değil mi? Paşam askerlerinizi Kürdistan’a yerleştirdikten sonra Kürdistan rüesalarını hile ve desise ile tutmaya başlamak ile beraber bir de silahlarını da topladınız. Ve diğer taraftan hile ile derdest ettiğiniz Kürt rüesa münevverlerini Şeyh Sait Efendi ile beraber Diyarbekir’de darağacına asıyordunuz. Bir kısmını da yollarda askerlerin kurşunu ile öldürüyordunuz ve Kürdistan’ın ıssız yerlerinde yollar üzerinde kullanılmayan köyleri de kadın çoluk çocukları camilere doldurup ateş verdiniz. Cayır cayır insan kitleleri ibadethanede hain ateşin alevinde ah ve feryad ederken bazı zabitanlarınız nârâ atarak, Allah gelsin sizi kurtarsın. Yeni kabul ettiğiniz medeniyet denilen vahşi canavar bu mudur? Yakdığınız köylerin hesabı yoktur, hepsini yazmaya yüreğim kabul etmiyor, elim titredi kalemim kan ağladı. Ancak birkaç yeri misal olmak üzere göstermeye muktedir olabildim. Diyarbekir vilayetine tabi Silvan kazasında Kamışlı, Hacikan karyeleri, Muş’un Altınova’sında yurdum olmak münasebetiyle köyleri yazmaya kalemim müsaade etmedi. Yalnız misal olmak üzere Anzar, Meğakom, Sercuk karyeleri(ni) gösterebilirim. Beşiri’de Tilmiz, Koğkan karyeleri, Kulp kazasına mensup Kulikan karyeri yanarken büyük aileden bir karı çocuğunu alıp dışarıya çıkarken bir zabitiniz tarafından yakalandı; nefere dedi ki „Şuna birkaç süngü at, bakalım süngü talimini iyi öğrenmiş misin?“. Asker hain süngüyü karının buduna vururken çocuk „ah annem“ diye elini annesinin yarasına soktu, hemen kudurmuş zabitiniz tabancayı çıkardı çocuğun başına boşalttı. Ve her ikisi yekdiğerlerine sarılıp aynı saatta can verdiler. Ve bâkire kızların nauslarını bozduktan sonra ellerindeki bilezik, kulaklarındaki altın küpeler için kızların ellerini ve kulaklarını kesiyordunuz. Ve gebe kadınların hamillerini süngü başıyla çıkardınız, değil mi? Netice-i kelâm Kürdistan’da insanlarıyla beraber yüz seksen iki köy yakılmıştı. Hitabım Kürt gençliğinedir. Ey Kürt genci namus-u milliyeni kurtar, yiğitliğin şerefini ihya et. Hile ile asılan sekiz yüz Kürt rüesasını unutma, vahşiyane kesilen bir buçuk milyon Kürd’ü unutma. (*) Ana lisânınız olan Kürtçeyi okur-yazmayı ve konuşmayı kendiniz ve evladınız için farz addediniz. Bir milletin varlığı lisânı ile kaimdir.
Herhangi bir milletin lisânına rağbeti azalırsa o milletin neticesi imkânsızdır. Bir milletin yaşaması için zabturabt, ittihad, vahdet, itaat mutlaka lâzımdır ve bütün Kürtler yekdiğerlerine can, mal ile yardım etmeğe borçludurlar. Küçükler büyüklere hürmet etmek, büyükler küçüklere şefkat göstermekle mükelleftirler. Milliyet vatan uğruna merdane kan dökmekle hürriyet ve istiklâle kavuşurlar. Aksi takdirde yukarıda zikrettiğim şeraitlere riayet etmeyen milletin neticesi esarettir. Ey Kürt milleti artık yeter bundan sonra uykudan uyan hab ve gaflet perdeleri(ni) yırt. Bir milletin terakki ve teâlisi o milletin ana lisânı ile ilim ve irfan ve vahdet ve sadakatına bağlıdır. Ey Kürt genci akıl ve sabır ve ilim irfanile tevekkül et. Hakiki görmeğe bakın, hadim-i milliyetin ol, çalış, bırak kibir ve gururu semere-i mesaiyeye aldanma, tefavurdan kaçın.
Tekrar mevzuuma geçiyorum. Paşam yukarıda zikretmiş olduğum vahşi cinayetleri Avrupa hükümetlerine dini bir isyan mahiyetinde gösterdiniz, değil mi? İkinci olarak istiklâl ve hürriyet uğrunda yılmaz ve yılmayacak Kürdistan’ın şecaat ve savletini bütün cihana gösteren Ağrı Dağı kahramanı Kürt İhsan Nuri Paşa hazretlerinin maiyetinde az bir kuvvet olduğu halde Paşam yine siz müdafaada bile âciz bir halde ve ricata mecbur kalmıştınız ve günbegün geri çekiliyordunuz. Harp sahasını şu şekilde kaplamıştınız. Dokuzuncu Kolordu’nuz Ağrı Dağı’nın şimal-i şarkını almıştı. Yedinci, Altıncı Kolordularınız da şark-ı şimali ile garb-ı cenubisini almıştı. Beşinci ve Üçüncü Kolordularınız da geride Ordugâh-ı mühimme teşkil etmişti. Bu kadar zincirleme mevki-i müstahkemleri kuvvetleştirdiğinize binaean Kürdün Ağrıdağı Kahramanı İhsan Nuri Paşa hazretleri taaruza geçtiği vakitlerde sizin o muazzam ordularınızı çil yavrusu gibi dağıtırdı ve Karaköse ovasında birbirlerini kaybederlerdi. Paşam zannetmeyiniz ki Ağrı Dağı’nı ordularınızla aldınız. Belki de Acemler’e ilticanız Ağrı Dağı’nı almıştır. Maksadım burada Ağrı Dağı’nın harp planını müfassalen anlatmak değildir. Yalnız Acemler’e karşı göstermiş olduğunuz rengi ve salladığınız kuyruk ve Kürdistan’da yapmış olduğunuz iftira propagandaları(nı) size hatırlatıyorum. Birinci de diyordunuz, Ağrı Dağı’nda bulunanlar Müslüman ve Kürt kimseler değildirler. Bu kuvvetin bir kısmı İngiliz ve Fransız tahrik ve teşvikile silahlanmış Ermeniler’dirler. Bunlara kim yardım ederse kâfir olur diye iki haneli köylere kadar beyanat dağıttırıyordunuz. Ve ben de alır bol bol okuyor ve ceplerimde saklıyordum. İşte bugün sırası geldi tekrar size hatırlatıyorum. Ve bugüne kadar köylerde yine beyanat dağıtıyorsunuz. Diyorsunuz ki hariçten yapılan nümayişlerin içinde Kürdistan ahâlisinden bir Kürt yoktur, diyorsunuz, değil mi? Artık bundan sonra bana ne diyeceksiniz bilmem ki benim Kürdistan’ın hangi dağına, hangi yerine ve hangi aile ve aşiretine mensup olduğumu size yeniden takdim etmeğe lüzûm görmüyorum. Binaenaleyh bundan sonra benim için Kürdistan’da yapacağınız propaganda(nın) ne olacağını bilmem ki! Artık bana Habeşi mi, İtalyani, Afrika yamyamı mı dersiniz, yoksa İngiliz, Fransız mı dersiniz ne derseniz deyiniz. Paşam bir de diyorsunuz ki biz medeniyeti kabul ettik ve Avrupalaşıyoruz. Kendikendinizi kandırmayınız. Medeni olmanız için laakal beş yüz sene lazımdır. Siz Avrupalı medeni bir hükümetin mandası altına girmeye muhtaçsınız. Eğer manda altına girmezseniz siz de medeni olamazsınız; zannetmeyiniz ki şapka giymekle, kadınları çıplak ve ahlaksız etmekle insan medeni olur. Bakınız AvrupalılarAfrika’da bulunan maymunların başına da şapka koymuşlar ve Afrika vahşileri de çıplak çıplak geziyorlar. Paşam hakikaten medeni bir hükümet olmak istiyorsanız hiç olmazsa etrafınızda bulunan muazzam komşu hükümetleri taklit ediniz ve kendilerinize örnek tutunuz. Bakınız Paşam komşu ve mutemeddin hükûmetlerin intidalıları altında bulunan yerlerde milliyetleri için calışan kimseleri men ediyorlar mı? Yok. Cebren lisânlarını kaldırıp değiştiriyorlar mı? Yok. Süngü başıyla milliyetlerini değiştiriyorlar mı? Yok. Ve milliyetleri için çalışanları asıyorlar mı? Yok. Milliyetleri için çalışan insan kitleleri(ni) çoluk çocuklariyle toplayıp camilere sokup ateş veriyorlar mı? Yok. Milliyetleri için çalışan kimselerin karılarının batınına süngü sokup ceninlerini süngü başıyla çıkarıyorlar mı? Yok. Milliyetleri için calışan kimselerin kızlarının namusunu bozduktan sonra el ve kulaklarını, ellerinde bulunan bilezik ve kulaklarındaki altın küpeler için el ve kulaklarını keserler mi? Yok. Milliyetinin hukukunu aramak maksadiyle terk-i vatan eden gençleri hariç hükümetlerin vasıtasıyla sıkıştırıp cezalandırıyorlar mı? Yok. Ve onları mahvetmeye çalışıyorlar mı? Yok. Terbiye-i insaniyeden mahrum ve ahlakları nâkis olan bazı gazete sahipleri vasıtasıyla onların izzet-i nefsini kırarlar mı? Yok. Paşam yukarıda zikretmiş olduğum ef’al-i habisane hepsi sizde mevcuttur. Yapmışsınız ve hâlen de yapıyorsunuz.
Misal olarak 1936 senesinin bidayetinden bu ana kadar hûnhar zülmünüze dayanamayan sahipsiz mazlum Kürdistan ahâlisi iki kısma ayrılmıs çoluk çocuklariyle dağlara çıkmışlar. Birinci kısım Kürdistan mücahede-i milliye kahramanları, arslan yatağı olan Muş’un Sason Dağı‘nda toplanmışlar, ikinci kısım ise Dersim’in yalçın dağlarında yılmaz azm-i milliyeleriyle müdafa-i nefs etmekle beraber bir de âlem-i insaniyette „imdat imdat“ diye feryad ediyorlar. Korkmayınız yiğitler, elbet insaniyet, medeniyet sizi haklı görür imdadınıza koşacaktır. (*) Kürtlük imdadına seve seve koşmayanlar, milliyetini inkâr edenler ve Kürtlük milliyetine hiyanet eden eşhas, izzet-i nefsi dûn, alçak kimselerdirler. Demesinler ki biz erkeğiz. Evde ölmek zillettir. Kürt gençleri dağların yalçın kayaları üzerinde ve ormanların ıssız kenarlarında vatan ve milliyet müdafaası uğruna düşman kurşunu ile ölecektir. Ah, ah o şanlı ve şerefli ölüm rütbesine her yiğit nâil olacak mı? Bu husus bana nâil olur mu, evet inşallah o şanlı, şerefli ulvi rütbeye nâil olacağım. Bilaşek rehberimiz gayret-i merdânedir. Kürtlük milliyetin ismi nice bin canadır. Cana değil meylimiz bugün şânâdır. Yâre nişandır, tenine erlerin mevt ise şan rütbesidir. Kürdün yerin altı da bir üstü de birdir. Ey Kürt gençleri durmadan milliyet imdadına...
Paşam artık sizin çaldığınız medeniyet davulu nerede kalıyor, siz medeni bir hükümet değilsiniz. Yukarıda söylediğim gibi medeni bir millet olmak istiyorsanız mütemeddin büyük bir hükümetin mandasını kabul etmeniz lâzımdır. Netice-i kelâm Kürt (Hilmi Yıldırım’dan çıkan seda ve feryadlar bir şahsın sedası ve feryadı değildir, belki de Türkler’in esaret zincirleri altında bulunan yaralı üç buçuk milyon kahraman Kürt gençlerinin sedası ve feryadıdır).
Paşam, esaret zincirlerinizi kırmak için bir Kürt kızı kalıncaya kadar cihadımıza devam edeceğiz. Ah! Insaniyetten hak hukuk arıyorum, acaba bulabilecek miyim? Kahrolsun hak hukuk dinlemeyen insanlar, kahrolsun zayıf kavimlerin, bahusus mazlum Kürt milletinin hukukunu ve feryadlarını dinlemeyen kimseler.
Şu dileğimizi Lozan Muahedesi’ni imzalayan devletlere ve insaniyet nâmına zayıf akvamların hukukuyla mükellef olan Cemiyet-i Akvâm’a feryaddır.
Baki ihtiramatımı lütfen kabul buyurun Paşam hazretleri...
Ehl-i nazardan temenni ederim ki kitabımızda galat ve sehv-i kâlem varid oldu ise lisân-ı münasible tashihini rica ederim. Zira insan nisyandan mürekkeptir.
Müellifi
Kürdistan Fedâisi Şabanzâde Muşlu Hilmi Yıldırım
Mühendis-i Mekanik-Elektrik
(1) Ve Kürtler arasında
zıddiyet husule getiren din ve mezheplere bundan sonra
kat’i suretle bakılmayacak Kürdistan ülkesinde
yaşayanlar Kürt ırkına mensup olanlar ve
Kürt lisâniyle konuşan cümle insan kütleleri
hukukça yekdiğerlerine müsavidirler ve sırf
bir Kürtlük milletin kelimesine bakılacaktır.
Ve Kürtlük için herkes malını, kanını
seve seve dökecektir. Cümle Kürtler kardeştirler,
hiç bir din ve mezhep onların arasında tefrik
etmeğe sebep olmayacak. (*)
Not:
Bu yazı,
arastırmacı-yazar Mehmet Bayrak'ın
Kürdoloji Belgeleri II adlı
kitabından
alınmıstır.