1925
Kürt Ayaklanmasının önderi Şeyh Sait, 29 Haziran
1925 tarihinde Diyarbakırın Dağkapı Meydanında
46 arkadaşıyla birlikte idam edildi. İdam edilenlerin
sayısı konusunda farklılıklar var. Elbet Kürtlerin,
devletin arşivlerine girmeleri o kadar kolay değil. Bu
konuda da Türk gazeteci ve araştırmalarına dayanmak
zorunda kalıyoruz. Devlet arşivlerine girmeyi birçoklarından
daha iyi başaran Gazeteci-Yazar Uğur Mumcu, İstiklal
Mahkemeleri başlıklı yazısında
1925 yılındaki idamlarla ilgili şunları yazmaktadır:
1925 yılındaki Şeyh Sait Ayaklanması
sanıklarını yargılayan Şark İstiklal
Mahkemesi 48 kişi hakkında idam cezası verdi.
Bu cezalardan 47'si infaz edildi.(1) Mumcu, 1925 Kürt Ulusal
Ayaklanması döneminde idam edilenlerin tümüyle ilgili olarak
ise şunları yazmaktadır: Şeyh Sait Ayaklanması'ndan
sonra süren ayaklanmalar nedeniyle, aynı mahkeme, 207 kişi
hakkında daha idam kararı verdi. Bu kararlar infaz edildi.
Mahkeme 213 işi hakkında da gıyabi idam kararı
verdi, 2 bin 779 kişi de aklandı.(2)

Aslında İstiklal Mahkemeleri ile ilgili devletin görüşünü
destekleyen alıntılara kaynaklık eden çalışma,
konuyla ilgili Meclis Arşivi başta olmak üzere tüm arşivlerin
devleti haklı kılacak kadarını kullanmada cömert
davrandığı anlaşılan Prof. Dr. Ergün Aybarsın
kitabıdır(3). İstiklal Mahkemesi tutanaklarının
önemli bir bölümünden bu kitapta söz edilmektedir. Öte yandan, Mahkeme
heyetinde yer alanlarla ilgili ayrıntılı bilgiler
de okura sunulmaktadır. Örneğin, Şeyh Saiti yıllarca
irticânın başı olarak sunan devlet
ağzına inat, Aybarsın kitabında, Şark
İstiklal Mahkemesi Başkanı Mazhar Müfitin idam kararı
verdikten sonraki son sözleri asıl nedeni açıklıyor:
Bağımsız Kürdistan gayesine yürüdünüz. Cumhuriyet
ordusu bunu mahv ve perişan etti. Herkes bilmelidir ki genç
Cumhuriyet hükümeti fesat ve irticâya izin vermeyecektir. İşte,
Cumhuriyet'in kahredici fakat adil kanunlarının hükmü
budur. Mahkumları götürünüz.(4)

Bu alıntıların temel nedeni, 1925 Kürt Ayaklanması
ile ilgili görüşlerimizi doğrulamak, onun ulusal kimlikli,
bağımsızlık hedefli bir ayaklanma olduğu
yönündeki görüşlerimize katkı sunmak değil. Kürt
isyanlarının nedenlerini ne kadar doğru ve objektif
ortaya koysak da, birlerinin aynı sakızı çiğneyeceği
çok açık: Genç bir Cumhuriyet kurulmuş; fesat ve irtica
bu Cumhuriyetin belasıymış; işgalcilerle işbirliği
içindeki şer çetelerinin tek hedefi genç Cumhuriyeti yok etmekmiş,
vs. vs. vs...

Bu argümanların Kürtler içinden de destek bulduğu, bulabildiği
günümüzde, araştırmacıların, daha titiz çalışmasının
gereği vardır. Kürt araştırmacılar bu konuda
elbet daha şanssız. Kaynaklara ulaşmada çok rahat
değiller, olanakları yok denecek kadar az. Kürt kurumlarının
da yeteri kadar desteği/gücü olduğu söylenemez. Yine de
ciddi bir çalışmaya gereksinim var. İsyan(lar)ın
niteliği; varsa arkalarındaki örgüt(ün)lerin/devlet(in)lerin
konumu ve desteği; başarısız(lıkların)lığın
nedenleri; isyan(lar)ın iç ve dış etkileri... Tümü
ve daha saymadığımız onlarca neden, yeniden
yeniden araştırılmaya değerdir. Tarihin objektif
bir şekilde ortaya konması bunu gerekli kılmaktadır.

1925in
Mihenk Taşı: Azadi Örgütü
1925
Kürt Ulusal Ayaklanmasının niteliğini ortaya koymadan
önce, idam edilenler ile Mahkeme Başkanının idam
kararı verirken söylediklerini yazdık. Yine yabancı
bir araştırmacının yazdıklarına göz
gezdirerek, bu kez isyanın niteliğini ve ona öncülük eden
örgütün konumunu açmaya çalışalım. Ermeni yazar Garo
Sasuni, 1969 yılında Beyrutta ilk baskısı yayınlanan
kitabında, Mustafa Kemalin konumundan ve Gayri Müslimlerin
etkisiz kılındığını belirttikten sonra
1925 Ayaklanması ile ilgili olarak şunları yazmaktadır:
Kürtler artık yeni Türkiye devleti karşısında
yapayalnız kalmış olduklarını gördüklerinde,
İslam olmalarının ve daha önce Türklere yapmış
oldukları yardımlarının artık hiç dikkate
alınmadığını ve bilakis tam aksine Türk
tehlikesinin yalnız kendilerine karşı yönelmiş
olduklarını anlayarak, 1920 yılının
Kasım ayında Cibranlı aşiret reisi Albay Halid,
Bitlis mebusu Ali Rıza ve Kemal Fevzi Beyler ile Meşhur
Şeyh Sait Nakşibendinin yönetiminde bir iç örgüt kurmaya
yöneldiler. Bu örgüt Kürt ulusu içinde yavaş yavaş kök
salarak birkaç yıllık çalışmadan sonra mükemmel
bir ağ halinde bütün Kürdistanı sardı.(5) Sasuni,
adı geçen çalışmasında 1920 yılında
kurulan bu örgütün, yani Azadi örgütünün niteliğini de açmakta,
aydınların ve aşiretlerin örgüte yönelik ilgisini
değerlendirmektedir. Ermeni kaynaklarında yer alan makale
ve belgelerle isyanın irticai nitelikleri olmadığını
çok açık bir dille belirten Sasuni, kitabında, Kürt liderlerinden
İsmail Hakkının Ermeni gazetesi Troşakta
isyandan birkaç ay sonra, 1925 Aralık ayında yayımlanan
raporuna(6) da geniş yer vermektedir. İsmail Hakkının
raporunda, Azadinin kuruluşu ile ilgili olarak önemli bilgiler
verilmektedir: Türklerin devamlı hücumlarına maruz
kalmış olan ve onların yok etme siyaseti altında
inlemekte olan Kürt ulusu, önderlerinin etrafında toplandı.
Cibranlı aşiret reisi Albay Halit Beye Kürt halkının
haklarını isteme ve elde etme görevi güvenle ve oy birliği
ile verildi. Halit Bey ilk kez 1920 Ekiminde gizli olarak merkezi
Erzurumda bulunan bir Kürdistan Bağımsızlık
Komitesi kurdu. Komite Türklerin boyunduruğundan kurtulmayı
ve bağımsızlığa kavuşmayı amaç
edinmişti.(7)

İsmail Hakkı raporunda, İsyan öncesi çalışmaları
ve Azadinin niteliği üzerine uzun uzun açıklamalarda
bulunuyor. Komitenin kısa zamanda Kürdistanın
dört bir yanında şubeler açarak örgütlendiğini belirten
İsmail Hakkı, Komite, aşiret reisleri, ulemalar
ve şeyhlerle irtibat temin etmekle kalmayıp özellikle
Türk okullarındaki Kürt öğrencilerle, Türk ordusundaki
Kürt subaylar ve devlet dairelerindeki Kürt memurlarla da ilişkiler
kurdu.(8) İsmail Hakkı raporunda, Azadinin belgelere
de yansıyan temel amacını açıklamaktadır:
Komitenin ulusal çalışmalarının bütün amacı,
Kürtlere kendi kültürlerini unutturmamak, onlara Türkün Kan
ve Demir siyasetini anlatmak ve her ne pahasına olursa
olsun Türk boyunduruğundan kurtularak Bağımsız
bir Kürdistan kurulmasının zorunlu olduğunu göstermekti.(9)
Ayaklanmanın Zamansız Başlaması
İsmail
Hakkının yazdıklarının ayaklanma sonrasında,
daha doğrusu ayaklanmanın etkileri sıcaklığını
daha tam yitirmemişken Kürtler tarafından yayınlanmış
en ciddi belge olduğu açıktır. Olaylara vakıf
olan İsmail Hakkı ve arkadaşları, bu raporda
isyanın zamanından önce hazırlıksız başlamasının
temel nedenlerini de açıklamaktadır. İsyanla ilgili
yapılan çalışmaları değerlendiren İsmail
Hakkı, raporunda şunlara yer vermekte: Kürdistan Bağımsızlık
Komitesi, ulusal amacına varmak ve genel bir isyanı organize
etmek için durmadan çalışıyordu. Komite, genel hareketi
1925 yılının Haziran ayında başlatacaktı,
fakat bazı olaylar Büyük Kürt İsyanını
kararlaştırılan tarihten önce başlamaya mecbur
etti. Buna neden olaylar şunlardır: Bitlis Şubesi
Başkanı Şehit Yusuf Rıza Beyin (milletvekili)
zamanından önce harekete geçmesi, Beytüşşebap-Hakkari
İsyanı, birtakım belgelerin Türklerin eline
geçmesi, Muş yakınlarında bir Kürt beyinin oğlunun
Türk jandarmaları ve tahsildarları tarafından
yapılan hakaret ve hücumlar ve bundan doğan kavga ve nihayet
bu beyin oğlunun büyük bir jandarma birliği tarafından
muhasara altına alınarak tevkif edilip Muş hapishanesine
hapsedilmesi.(10) İsyan öncesi yaşananların
Kürtlerin aleyhine olduğunu belirten İsmail Hakkı,
Miralay Halid Beyin de bu gelişmeler neticesinde tutuklandığını
yazarak Kürtler açısından nazik bir döneme girildiğini
söyler: Merkez Komitesi, derhal genel bir harekete başlamanın
kaçınılmaz olduğuna karar verdi. Bütün şubelere
emirler yollanarak, Halit Beyin, Muşta hapsedilmiş olan
Kürt ağasının oğlunun ve Bitliste hapsedilmiş
olan Yusuf Ziya Beyin ve arkadaşlarının derhal
kurtarılması emri verildi. Genel isyanın başlaması
konusunda da benzer kesin emirler verilip Kürdistanın her
tarafına gönderildi. Halit Beyin yerine oy birliği ile
Palulu Şeyh Sait Efendi Başkan ve Genel Kumandan tayin
edildi.(11)
Azadi Örgütü ile İlgili Farklılıkların
Nedeni
Buraya
kadar isyanın ve Azadi örgütünün niteliği üzerine daha
çok İsmail Hakkının yazdıklarına yer verdik.
Ancak aynı dönemi yaşamış ve Ağrı
İsyanında da çeşitli görevler üstlenmiş Hesen
Hişyar Serdînin anıları ile Robert Olsonun İngiliz
arşivlerine dayanarak verdiği bilgilerde çeşitli
farklılıklar olmadığını söyleyemeyiz.
En başta Azadinin kuruluş tarihi ile ilgili farklılıklar
vardır. Hesen Hişyar Serdî, Azadinin kuruluşu ile
ilgili olarak şunları yazar: 1922 yılının
sonları, 1923 yılının başlarında yukarıda
belirtilen kuruluş (Berevaniya Mafê Kurd Kürt Haklarını
Savunma Örgütü. bn.) Kürt illerinden biri
olan Erzurum şehrinde, Cibranlı Halit Bey liderliğinde
kuruldu. Teşkilat bir parti tarzında değil, daha
çok Kürt halkının özlemlerini dile getiren toplumsal bir
organizasyon şeklinde idi.(12) Hesen Hişyar, Miralay
Halidê Cibrî ile Yusuf Ziya Beyin tutuklanmasından sonra yapılan
Çan Kongresinden de söz etmektedir. Hesen Hişyara
göre 3 gün süren kongre, 1 Şubat 1925te Çan Dağında
300e yakın Kürt delegenin katılımıyla toplanmış.
Hesen Hişyar bir umutsuzluk ortamında toplandığını
belirttiği kongrenin ancak Şeyh Saitin ateşli konuşmasıyla
canlanabildiğini yazarak, alınan kararları açıklıyor.
Hesen Hişyara göre alınan kararlar şöyledir:
1. Merkez Komitesi dışında, ayrıca ona bağlı
askeri faaliyeti yürütecek komitenin oluşması;
2. Siyasi Komite tarafından taktik faaliyetin yeniden değerlendirilerek
pratiğe sokulması görevi verilmesi;
3. Aşiretler arasında barışın hakim kılınması,
birliğin ve mücadele azminin yeniden geliştirilmesi;
4. Şeyh Saidin halkı uyarması ve ülkede dolaşabilmesi
için hazırlıkların toplanması.(13)
Azadinin kuruluşu ve faaliyetleri ile ilgili son olarak Robert
Olsona başvuracağız. Şunu belirtmekte yarar
var ki, kaynaklar içinde doğruya en yakın olanının
Robert Olsonun kitabı olduğunu söyleyebiliriz. Olson,
dönemin İngiliz istihbarat raporlarına dayanarak verdiği
bilgilerde, bu bilgileri nispeten farklı biçimde değerlendiren
Martin Van Bruniessene de göndermeler yapmaktadır. Olson,
kitabında şunları yazmaktadır: Şeyh
Sait İsyanına yol açan olaylardan sorumlu olan Milliyetçi
Kürtler Örgütü Ciwata Azadî Kurd (Kürt Özgürlük Cemiyeti)
idi; daha sonra Ciwata Xweseriya Kurd (Kürt İstiklal
Cemiyeti) adını aldı ve kısaca Azadi denildi.
Van Bruniessen bu örgütün 1923te kurulmuş olduğunu belirtir,
fakat 4 Eylül 1924te Beytüşşebapta isyanı hızlandıran
Kürt askerlerinden alınan raporlarda, İngiliz İstihbarat
teşkilatına, bu örgütün 1921de Erzurumda kurulduğu
belirtilmiştir. Anadoluda ve çok gizli olarak kurulan bir
örgüt olduğundan, Azadi hakkında hemen hemen hiç bilgi
yoktur.(14)
Olsona göre İngiliz istihbaratına bilgi verenler İsyan
firarilerinden Ali Zeki ibn Veli, İsmail Hakkı Efendi,
İbn Muhammed Ali (Musul), İhsan Bey ibn Nuri Bey (Bitlis),
Tevfik Efendi ibn Hasan (Mardin) ve Ahmet Rasim Efendi ibn Mikdal
(Çan)dir.(15)

Birden Çok Azadi Var
Tüm
bu alıntılardan sonra şunu belirtmekte yarar var.
Azadinin tek bir örgüt olmadığı ve birçok yerde
şubeler biçiminde örgütlenen bir yapı olduğu açık.
Ta başından beri çok gizli koşullarda örgütlenen
bu yapının, özellikle 1921 Koçgiri İsyanı ile
Dersim bölgesinde yaşanan zulümlere tepki olarak Türk ordusu
içindeki Kürt subaylar ile aydın niteliği belirgin olan
devlet kademelerindeki Kürt bürokratların ve öğrencilerinin
girişimiyle kurulduğu ve kuruluşu ile ilgili bilgilerin
daha çok güvenlik gerekçesiyle gizli kaldığı ve yaygınlaşmadığı
açıktır. Yine de bilgileri bütünleştirerek, Azadinin
kuruluş tarihinin 1921 yılına denk geldiğini
söyleyebiliriz, ki diğer tarihler de doğrudur. Onlar da
büyük olasılıkla Azadinin diğer şubelerinin
kuruluş tarihleridir.
Azadi, kuruluş ve kadro yapısı itibariyle ne kadar
gizli olsa da Azadinin görüşleri gizli kalmamıştır.
Onun nerede kurulduğu, hangi pratik çalışmalar içinde
olduğu, nerede nasıl toplandığı değil,
fakat neyi amaçladığı belgelerde çok açıktır.
Program yapısı itibariyle Azadinin, modern bir parti
yapılanması olmasa da, Kürt ulusal mücadelesini başarıya
götürmek için kurulmuş geniş tabanlı bir ulusal yapılanma
olduğu belirgindir.
Ayaklanmaya Dış Destek
Var mı?
Bu
makale ile, isyanın çok bilinen yanlarından öte ona öncülük
eden örgütün niteliği ile dış destekler ve ayaklanmanın
niteliği üzerinde durmayı hedeflediğimiz için isyanla
ilgili birçok kaynakta birbirine eşit yaklaşık değerlendirmelerle
sunulan olaylar üzerinde durmaya gerek görmüyoruz. İsyan sırasında
ve sonrasında yaşanan askeri hareketlilikler, Türk ve
Kürt güçlerinin durumu, Ankara hükümetindeki muhalefetin ayaklanma
gerekçe gösterilerek Atatürk tarafından devre dışı
bırakılması, Fethi Okyar hükümetinin istifa ettirilerek
isyana ve iç muhalefete karşı sert tutum alacağı
bilinen İnönünün yeniden devreye sokulması, İstiklal
Mahkemesinin Ankara ve Diyarbakırda yeniden faaliyete geçmesi,
sıkıyönetimin ilan edilmesi, Takrir-i Sukûn Kanununun
yayınlanması, Ayaklanmanın başarısızlıkla
sonuçlanarak çok sayıda Kürtün idam edilmesi, katledilmesi,
ayrıca çok sayıda Kürt aydınının yurt dışına
kaçmak zorunda kalması, vs., vs., vs... Bunların tümü
bilinen ve yazılan konular. Ancak İsyan ile ilgili en
çok tartışılanlar onun bir şeyhin hilafeti geri
getirme amaçlı fevri başkaldırısı mı
olduğu yoksa örgütlü bir gücün eseri mi olduğu konusu
ile İsyana sunulan dış destekler, moda deyimle,
İngiliz emperyalizminin bir oyunu mu olduğu, üzerinde
durmak gerekir.
İlk bölümde, Azadi örgütünün kuruluşu, çalışmaları
ve programıyla ilgili bazı kaynaklara başvurarak
bu örgütün 1925 Kürt Ulusal Ayaklanmasındaki rolüne değindik.
Bu bilgiler, ayaklanmanın öyle bir anda ortaya çıkmadığını,
içinde ciddi eksiklikler de barındırsa örgütlü bir gücün
eseri olduğunu bize göstermektedir. Üstelik bu örgütlü güç,
çok geniş kesimleri kapsamaktadır. Aydınından
köylüsüne, ağasından beyine Kürt ulusal güçlerinin önemli
bir bölümü bu örgütte yer almıştır. Öte yandan, tartışılır
olsa bile Azadi örgütünün Alevi Kürtler ile de iyi ilişkiler
kurduğu ve hem Azadi örgütünde hem de ayaklanmanın içinde
az sayıda da olsa Alevi Kürtlerinin yer aldığı
bilinmektedir.(16)
Ayaklanmanın çok tartışılan bir diğer yönü
de onun çevre ülkeler ile geliştirdiği ilişkiler
üzerinedir. Öncelikle şunu belirtmekte yarar var. Kendi içinde
bile Kürt aşiretlerinin bazılarının ihanetine
maruz kalan ve savaştan henüz çıkmasına rağmen
deneyimli bir ordusu olan Türk devletine karşı başkaldıran
bir isyanın önderlerinin dış destek araması
kadar doğal bir şey olamaz. Hesen Hişyar Serdî, isyana
ihanet eden Kürt aşiretleri ile İran Kürtlerinin önderi
Simaîl Axayê Simkonun durumunu çok açık bir biçimde yazmaktadır.
Hesen Hişyar, ihanet eden aşiretlerle ilgili şunları
belirtmekte: Siirt ilinde Pencînar aşiret ağası
Cemîlê Çeto, Jiliyan aşireti ağası Resûlê Muhammed,
Raman aşireti ağası Emînê Perîxanê, Mardin ilinde
Surgûcî aşireti ağası Kamîl Evênî, Palû mıntıkasında
Oxe aşireti ağası Necîp, Kıği mıntıkasında
Xıromekler önemli ve büyük aşiretler olarak Türklerin
yanında yer almışlardır.(17) İsyan
esnasında dikkat çeken bir nokta ise Simkonun konumudur. Ayaklananlara
yardım ederek Türk devletini Doğudan sıkıştırmak
yerine Türk devletinden birkaç silah almayı yeğleyen Simaîlê
Simko, Ayaklanmanın önderi konumundaki bazı Kürt subaylarla
yaptığı konuşmada bu tutumunu savunur. O, Türkleri
kendine düşman görmediğini, esas olanın İran
Şahını alt etmek olduğunu Şeyh Sait tarafından
kendisine gönderilen ulaklara net bir biçimde açıklar. Hatta
görünen o ki, Türkiye Kürtlerinin ayaklanmasını Türk devletinden
destek almak için bir koz olarak da kullanır.(18)
Bunca sıkıntıyla karşı karşıya
kalan, üstelik devletin güçlü istihbaratının oyununa gelen
Kürt önderlerinin dış destek arayışlarına
girdiği ve bu nedenle birçok alternatifi değerlendirdiği
bilinmektedir. Ermenilerden İngilizlere, Ruslardan Fransızlara
kadar birçok alternatif, çok açık biçimde Azadi örgütünde değerlendirilmiş
ve bazı ilişkilerin kurulması arayışına
girilmiştir. Destek arayışına ilk olarak Sovyetlerden
başlanmıştır. Sovyetler deneyiminin istedikleri
gibi sonuçlanmaması ile de Fransız ve İngilizlerin
kendilerine destek sunmayacaklarını bildiklerinden kendi
dinamiklerine güvenmekten başka şansları kalmamıştır.
Sovyetler ile ilişkinin tek faydası ise bu ülkenin ayaklanma
karşısında nötr kalmasının sağlanmasıdır.
Ancak diğer güçlerin ayaklanmaya nötr kaldığı
söylenemez. Tam aksine Türk devletine sunulan desteklerin ayaklanmanın
bastırılmasında ve Kürtlerin katledilmesinde önemli
rol oynadığı bilinmektedir. Yine konuyla ilgili Hesen
Hişyar Serdînin anlatımlarına yer vermekte yarar
var. Hesen Hişyar anılarında dış destek
arayışı ile ilgili çabalardan şöyle söz etmektedir:
1924 yılında Erzurum kuruluşu ilk kez bir kongre
düzenleyerek dış politikasına açıklık getirmeye
çalıştı. İleriki günlerde bir dış
desteğe sahip olmak ve kendisini savunacak dost devletler edinmek
gerektiğine karar verdi. Yapılan sohbetlerde bazı
üyeler, Suriye üzerinde Fransa ile ilişkiler kurmak gerektiğini,
önerdi. Bazıları ise, Biz Irak üzerinden İngilizlerle
ilişki kuralım, dedi. İçlerinden iki üye de,
Sovyetler bize komşu ülkedir, onunla ilişkiye geçelim,
görüşünü ileri sürdü. Bu öneriyi ezici bir çoğunluk, Sovyetler
dinsiz bir ülkedir. Bizim onlardan hiçbir beklentimiz olamaz,
diye bağırarak tepki ile karşıladı. Toplantıda
Şeyh Sait bağdaş kurup oturmuş vaziyette sessizce
dinliyordu. Tepkiler karşısında sessizliğini
bozarak, Kimisi Fransa kimisi İngiltere dedi, hiç kimse
de kızmadı. Ne zaman ki Rusyanın bahsi geçti çoğunluk
yerinden tepki ile sıçradı. Biz siyasi bir dost ve bizi
destekleyecek birini arıyoruz. Sizin devletlerin dini ile ne
alakanız olacak ki?"(19)
Hesen Hişyar uzun uzun yer verdiği anlatımlarda sonuçta
bir atlının Gürcistana gönderilerek Sovyetler ile ilişki
kurulması arayışına girildiğinden söz etmekte
ve gönderilen mektubun içeriğinde yer alanları yazmaktadır.
Sovyetlerden gelen yanıt da adı geçen anılarda vardır.
Yanıt mektubunda yer alanlar şunlardır: Biz biliyoruz
ki siz ari ırkındansınız ve Ortadoğu halklarının
en eskisisiniz. Eski çağlardan beri bu topraklarda varlığını
koruyabilen ender halklardansınız. Kendi topraklarınızda
yerleşik olmanıza ve zaman zaman baskıya maruz kalmanıza
rağmen, kimsenin sizi inkar edecek gücü yoktur. Buna rağmen
biz devletlerin içişlerine karışmayız. Size
siyasi destek vermeye hazır değiliz. Ancak sizin haklarınızı
elde etmek için ayaklanmanız karşısında Türkiyeye
destek vermeyeceğimizi de bildirebiliriz.(20)
Elbet, ayaklanma ile ilgili geliştirilen ilişkiler yalnızca
Hesen Hişyarın yazdıkları değil. Örneğin
Kürt Teali Cemiyeti başkanlığı yapan Seyid Abdulkadirin,
1921 yılı Yaz ve sonbahar mevsimlerinde İstanbulda
ve elçileri vasıtasıyla Bağdatta İngilizlerle
görüşmeler yaptığı bilinmektedir. Olsona
göre Seyid Abdulkadir, Türklere karşı isyanda İngiliz
desteği rica etmekte ve İranda İsmail Ağa Simko
dahil olmak üzere tüm Kuzeydoğu Kürdistanı, İngilizlerin,
Bolşevik tehdidine karşı bir Kürt tampon devleti
yaratmak için harekete geçmeleri gerektiğinin altını
çizmektedir.(21) Ancak İngilizler hiçbir zaman Kürt liderlerinin
taleplerine rağmen ayaklanmalara destek vermedi. Aksine, Kürtleri
bir koz olarak kullanıp Türk devletinden Güney Kürdistan ve
özellikle Musul Sorunu ile ilgili konularda ciddi tavizler kopardı.
Öte yandan Kürt ayaklanmasının başlamasının
İngilizlere sunduğu olanaklar kadar başarısızlıkla
sonuçlanmasının da İngilizlerin lehine sonuçlar çıkardığını
düşünürsek, bu ayaklanmaya İngilizlerin destek vermemeleri
gerektiğini anlamak daha kolay olur. İngilizler Kuzey
Kürtlerinden öte Güney Kürtlerine oynamış ve politikalarını
ağırlıkla Güney Kürdistan üzerinde yürütmüştür.
İngilizlerin, Güney Kürdistanda ise destekten öte Hava Kuvvetleri
aracılığıyla Kürtlere bombalar yağdırdığı
ve Kürt ayaklanmalarını bastırarak yönetimi Araplara
teslim ettiği bilinen diğer bir gerçektir. Kuzey Kürtlerine
ise taleplere rağmen destek verme gereği duymamıştır.(22)
Ayaklanma İrticâî mi?
Bu
noktada, ayaklanmanın irticaî mi ulusal mı olduğu
üzerine kısa bir değinmede bulunmakta yarar var. Bu konuyu
uzatmanın gereği yok. Azadinin ayaklanmadaki yeri ile
ayaklanmaya katılan farklı sınıf ve katmanların
durumu, isyanın ulusal özünü açıklamaya yetmekte ve artmaktadır
bile. Ancak biz bu iddiayı güçlendirecek bir belge ile konuyu
şimdilik kaydıyla kapatalım. Belgenin orjinali, Başbakanlık
Arşivindedir. Bakanlar Kurulunun 3 Mayıs 1341 tarihli
kararnamesinde aynen şu ifadeler yer almaktadır: Yüce
Genel Kurmay Başkanlığından gelen 30 Nisan 1341
tarih ve 1835/2270 numaralı tezkerede, son isyan ve irticâ
olayının basınımızda ve özellikle İstanbul
basınının büyük bir kısmında genel bir
Kürt ayaklanması şeklinde gösterilmesi, iç ve dış
düşmanlarca propaganda zemini ittihaz edilmekte olduğundan
ve esasen sınırlı bir sahada çeşitli emeller
ve iğfalât (aldatmalar) neticesi oluşan olayın büyütülmesi
uygun olmadığından, isyanın ayrımcılıktan
ziyade irticâî cehalet ve aldatma neticesi zemininde yayın
yapılması için gereğinin yerine getirilmesi teklif
olunmuştur. Keyfiyet, İcra Vekilleri heyetinin 3 Mayıs
1341 tarihli toplantısında tezekkür esnasında, genel
ve tertip olunmuş bir irticânın görünümü olduğu tespit
ve malum olan hadisenin, basında Kürt meselesi şeklinde
inhisar ettirilmesi gerçeğe mutabık olmadığı
kadar siyaseten de sakıncalı olduğundan, keyfiyetin
bu açıdan yayınlanması için Dışişleri
Bakanlığına tevdiî münasib görülmüştür.(23)
Bakanlar Kurulu kararnamesinden de açıkça görülmektedir ki
devlet yetkilileri isyanın niteliğinin Kürt sorunundan
kaynaklandığı biçimindeki tespitlerin içte ve dışta
devlet lehine olmadığından ve kendilerini zor durumda
bırakacağından söz etmektedir. Daha da ötesi, Genel
Kurmay, ayaklanmanın Kürt sorunundan kaynaklandığı
biçimindeki bir tanımlamanın ayaklanmaya dış
destek sağlayabileceği kaygısını da taşımaktadır.
Bu nedenle ayaklanmanın Kürt sorunundan kaynaklandığı
yönündeki belirlemelerden vazgeçilmesi gerektiğini belirterek
irticâî kökenli ve hilafeti geri getirmeyi amaçlayan çetelerin işi
olduğu propagandasının basında işlenmesini
önermiştir.(24) İç ve dış basına,
temsilciliklere gönderilen bu emirler, devletin politikasını
da gözler önüne sermektedir. Evet, ayaklanma ulusaldır. Ancak
onun ulusal olması devletin işine gelmemektedir. bunun
için irticâî ve hilafeti geri getirme amaçlı olduğu yönünde
propaganda yapılmasının işlerine geldiği
açıktır. İlginç olan, bu iddiaya Türk komünistlerinin
de inanmasıdır. Türk komünistleri ne yazık ki iddiayı
ciddiye almış ve bu konuda Sovyetleri de etkilemiştir.
Genç Türkiye Cumhuriyetini hilafetin geri gelmesinden kurtaran(!)
komünistlerin, yıllar sonra bunun özeleştirisini vermeleri
her ne kadar bir olumluluk olsa bile, Kürt halkının 1925
yılı ayaklanmasının başarısızlıkla
sonuçlanmasında ve sonrasında yaşadığı
katliamda bu bakış açısının payının
da olduğu unutulmamalı, diye düşünüyoruz.
1-Uğur
Mumcu, İstiklal mahkemeleri, Cumhuriyet Gazetesi, 11 Kasım
1992.
2-
Uğur Mumcu, age.
3-
Bilgi Yayınevi, Ankara.
4-
Prof. Dr. Ergün Aybars, age.
5-
Garo Sasuni, Kürt Ulusal hareketleri ve 15. YYdan Günümüze Kürt
Ermeni İlişkileri, Med yayınevi, İstanbul 1992,
syf.183.
6-
İsmail Hakkının sözü geçen raporunun isyandan hemen
sonra bölgedeki İngiliz kuvvetlerine, istihbarat subaylarına
da verildiği ve bu raporun daha sonra Ermeni gazetesi Troşakta
yayınlandığı bilinmektedir. Raporun dili, ağırlıkla
yaşananları açıklamaya ve isyanı değerlendirmeye
yöneliktir. Daha doğrusu, raporun ilgili kamuoyunu bilgilendirmek
üzere hazırlandığı daha barizdir. Öte yandan
bu bilgilerin İsmail Hakkı imzasıyla yayımlandığı
halde, onun tarafından mı yazıldığı,
yoksa gıyabında idam cezasına çarptırıldıkları
için İngiliz kuvvetlerine sığınmak zorunda kalan
isyancı Kürtlerin ortak görüşü mü olduğu kanısının
çok açık olmadığı inancındayız. (bn)
7-
İsmail Hakkı, Troşak gazetesi, Şeyh Sait Ayaklanması
Raporu, akt. Garo Sasuni, age, syf. 185.
8-
İsmail Hakkı, age., akt. Garo Sasuni, age, syf. 185.
9-
İsmail Hakkı, age., akt. Garo Sasuni, age, syf. 185.
10-
İsmail Hakkı, age., akt. Garo Sasuni, age, syf. 186.
11-
İsmail Hakkı, age., akt. Garo Sasuni, age, syf. 187. (İsmail
Hakkı tarafından sözü edilen toplantının, Hesen
Hişyar Serdî tarafından kaleme alınan anılarında
Çan Kongresi olarak geçmektedir. O dönemde henüz genç bir Kürt olan
Hesen Hişyar, adı geçen kongreye katılanlar arasında
değildir. Ancak Kongre ile ilgili daha geniş bilgiler
sunmaktadır. Bkz. Görüş ve Anılarım, Med Yayınları,
İstanbul 1994.)
12-
Hesen Hişyar Serdî, Görüş ve Anılarım, Med Yayınları,
İstanbul 1994, syf. 193.
13-
Hesen Hişyar Serdî, age., syf. 198.
14-
Robert Olson, Kürt Milliyetçiliğinin Kaynakları ve Şeyh
Said İsyanı, Öz-Ge Yayınları, Ankara 1992, syf.
72.
15-
Robert Olson, age., syf. 72.
16-
Şeyh Saiti ve arkadaşlarını anmak amacıyla
Kürt-Kav tarafından 25 Haziran 2005 günü düzenlenen toplantıda
konuşan Vakıf Başkanı Mehmet Celal Baykara,
isyan organizasyonu ve Azadi örgütüyle ilişkili olarak ilginç
bilgiler vermektedir. İsyan başladıktan sonra Şeyh
Saidi temsilen Şeyh Şerif ile Alevi Kürt milletvekili
Hasan Hayri arasında görüşmeler yapıldığını
belirten Baykara, arada gidip gelen telgrafların Mahkemeye
delil olarak sunulması nedeniyle İstiklal Mahkemesinin
Elazığda 4 Alevi Kürtünü idam ettiğini söylüyor.
(bn.)
17-
Hesen Hişyar Serdî, age., syf. 222.
18-
Daha geniş bilgi için, bkz. Hesen Hişyar Serdî, age.,
syf. 234.
19-
Hesen Hişyar Serdî, age., syf. 194.
20-
Akt. Hesen Hişyar Serdî, age., syf. 194-195.
21-
Robert Olson, age., syf. 116.
22- Daha geniş bilgi için, bkz. Robert Olson, age.
23- Türkiye Cumhuriyeti Başbakanlık Özel Kalem Müdürlüğü,
Adet 1845. (Kaynak: Nûbihar Dergisi arşivi.)
24- 28 Şubat döneminde de Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği
bazı basın kurumlarına önerilerde bulunmuştu.
Ancak ne ilginçtir ki andaç adı altında sunulan bu öneriler
basın tarafından emir telaki edilmiş ve gazetelerde
olduğu gibi yayınlanmıştı. Sonradan, yayınlananların
birçoğunun psikolojik savaşın ürünü yalan yanlış
bilgiler olduğu görüldüğü halde, hiçbir basın organı
yazdıklarının özeleştirisini verme gereği
duymadı. Aynı olgu 1925 Ayaklanması zamanında
da varmış. Geleneğin kökeninin ta nerelere kadar
indiği bundan belli. Kararnamenin yayınlandığı
tarihe kadar sebebin Kürt sorunu olduğunu yazan ve yer yer
Azadi örgütünün varlığına ve Kürt Teali Cemiyetinin
yöneticilerinin etkisine vurgu yapan Cumhuriyet gazetesi, o günden
sonra ayaklanmanın irticâî kökenli ve hilafeti arzulayan çetelerin
işi olduğu yönünde yayın yapmaya başlamıştır.
|